Çocukken oturduğumuz mahallede Tatar Türklerinden Mustafa diye bir arkadaş vardı. Çekik gözlüydü. Çekik gözlü olduğu için herkes ona “Japon” derdi. Hatta onun isminin Mustafa olduğunu bilmeyenler gerçekten Japon zannederdi. Japon Mustafa ile ilgili ilginç anılar var belleğimde. Diğer mahallelerin çocuklarıyla ne zaman kavga yapacak olsak Japon Mustafa’yı da çağırırdık.

Japon Mustafa’yı görenler onun karate ve kungfu üstadı olduğunu zannederek tırsarlardı. Kavga konusunda ayakları geri geri giderdi. Mustafa da bu popülaritesini kullanmayı öğrenmiş ve Bruce Lee, Jackie Chan filmlerindeki bir sürü hareketi kapmıştı kerata. Daha sonra Mustafa’nın ikiz kardeşleri oldu. Onlar büyüdüğünde lakapları da hazırdı “İkiz Ejder”. Biz Japon’un sayesinde çok şey kazandık.

Japon Mustafa’yı Mevlana Müzesi’ne gelen Japonlarla konuşturup onlardan para koparması için götürürdük. Gerçekten de Japon turistler Mustafa’yı kendilerinden biri gibi görüyor ve o elini açtığında ona birkaç dolar birkaç yen veriyorlardı. Tabi biz dolarla yenle ne yapacağımızı ilk zamanlar bilmiyorduk. İşin garibi “bu paraya ne eder” diye gösterdiğimiz bakkal amca da anlamıyordu dolardan yenden “O para geçmez yırtın atın” diyordu.

Japon Mustafa’yı, geçenlerde izlediğim İranlı yönetmen Cafer Penahi’nin Beyaz Balon filminde ona çok benzeyen bir çocuk görünce hatırladım. Evet, biliyorum tüm çekik gözlüler birbirine benzer diyeceksiniz ama hayır kabul etmiyorum, Japon Mustafa ayrıydı. Beyaz Balon filminde Mustafa’ya benzeyen çocuk muhtemelen bir Tacik’ti. Ama filmin başrol oyuncusu olan diğer çocuk onu “Afgan” zannediyordu. Çünkü onun için “Afgan” kelimesi bir “öteki” yi simgeliyor. Maalesef kavmiyetçilik çocukken başlıyor. Aile bunu tetiklemese bile yaşadığımız çevre bu yangına körükle gidiyor. Bilmem bu durumla nasıl başa çıkılabilir?


Sami Yaylalı'ın Yazısı.