Galiya Serikkyzy

Benim ya da sizin takıntınız olsa ‘hastalık’ olarak nitelendirilir, ama futbolcunun takıntısına ‘totem’ deniyor. Hemen hepimiz için geçerlidir bâtıl inançlar, hemen hepimiz bir şekilde hayatımızda yer veririz… Futbolcular da bizler gibi. İlginç, ilginç olduğu kadar çarpıcı, çarpıcı olduğu kadar da farklı…

Pek çoğumuzun iyi yaklaşmadığı, iyi gözle bakmadığı bâtıl inançlar futbolcular arasında yaygındır, diyebiliriz. Ben de bir futbol seyircisi olarak futbolcuların, bugüne kadar duyduğum, okuduğum, gördüğüm; uğur, totem ve bâtıl inançlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bâtıl inanç; futbolcuları sakinleştiriyor, oyuna iyice konsantre olmalarını sağlıyormuş.

Futbol büyüsü eski Aztek’lere dayanıyor. Onların zamanında kaybeden taraf, bir daha kaybetmemek için, Güneş’e kurban kesermiş. Futbolun gelişmesi ile futbol büyüsü de çeşitlenmiş. Uruguaylı ünlü yazar Eduardo Galeano, ‘Gölgede Ve Güneşte Futbol’ kitabında bu görüşlere yer veriyor. Kitapta futbolun, daha doğrusu top oyununun beş bin yıl önceye giden kökenlerine uzanmak mümkün.

Kim uğursuz?

Kendi inancı ile futbol tarihi hakkındaki edebî eserin kahramanı olan ilk futbolcu Uruguay milli takımının yıldızı Adhemar Canavessi. 1928 yılındaki Olimpiyat oyunlarında, kendisinin uğursuzluk getireceğini düşünerek Arjantin’le oynanan karşılaşmada takımda yer almamış. Çünkü kendisinin de yer aldığı Arjantin’e karşı oynadıkları her maçta yenilmişler. Amsterdam’da Canavessi’siz oynanan karşılaşma tabii ki Uruguay’ın gâlibiyetiyle sonuçlanmış. Tanrılara adanan…

İkinci bir mistik olayda adı geçen takım Brezilya’nın efsane kulübü Vasco da Gama. 1937’de, Andaray Kulübüyle oynanan maçı Vasco da Gama, 12-0 gibi tarihî gâlibiyetle bitirmiş, taraftarları çok sevinmiş tabii. Buna epey üzülen Andaray’ın bir taraftarı, ağzı dikilmiş ölü kurbağayı ‘Gökte Tanrının olduğu gerçekse Vasco da Gama 12 sene galibiyet yüzünü görmesin’ bedduasıyla Vasco da Gama stadına gömmüş. Kulüp yetkilileri sahayı delik deşik ettirmişlerse de gömülü ölü kurbağayı bulamamışlar ve Vasco da Gama tam 11 sene şampiyonluğa hasret kalmış. 12 değil, 11 sene sonra şampiyonluk hasretini dindiren kulüp başkanı ise “Tanrı, cezamızı 1 sene affetti” diyormuş.

Futbol büyüsü Latin Amerika ile sınırlı tutulamaz. Benzer büyüler Avrupa’da da kulüplerin ve tabii tarafların da belâlısı olmuş. İspanya’nın kral kulübü ‘Real’ uzun yıllar hasret kaldığı şampiyonluğa sahalarına gömülen sarımsak nedeniyle ulaşamamış. Biliyor muydunuz?

Tavuk eti mi, Maradona mı?

Futbol sahası dışındaki büyülere de en çok Dünya Şampiyonasında rastlanır. 1986 ve 1990 yılındaki Dünya Şampiyonasında Arjantin milli takımının teknik direktörü tavuk etinin uğursuzluk getirdiğine inanarak futbolcularına tavuk eti yemeyi yasaklamış. Ancak 1986 yılında kupayı kazanan Arjantin 1990 yılında kaybetti... Şimdi bir tartışma hala sürüyor: Bu tavuk etinin getirdiği uğursuzluk mu, yoksa Maradona’nın üstündeki büyü mü?

Mahkemeye kadar yolu var…

Futbolda, hayatın diğer alanlarında olduğu gibi, büyü yapanların ilk sırasına Afrika takımlarını koysak kimse itiraz etmez. Gol yememek için kale direklerinden birine hayvan cesedini gömdükleri ‘Siyah Magiya’ Afrikalılar için neredeyse gündelik bir ritüeldir. Mali, Kamerun’la oynadıkları maçı 3-0 kaybedince, mağlubiyete rakip takım teknik direktörü Nkono’nun büyücü olması sebep oldu diye mahkemeye kadar gitmiş. Bu, oradaki yüzlerce büyü olayının sadece bir tanesi.

Eyvah, Zidane sakatlandı!

2002 yılında Dünya Kupası’nda medyayı, özellikle Fransız medyasını ünlü futbolcu, takımın beyni, oyun kurucu Zidane’ın sakatlanması sarstı. Artçı sarsıntı ise Fransa’nın eski sömürgesi Senegal’e yenilmesiyle yaşandı. Meğer Federasyon tarafından Kore’ye getirilen Senegalli büyücüler ekran başında bir tavuğun bacağını kırmış ardından da birkaç dua etmiş. Senegal’in bu büyüsü, ancak Türkiye’yle oynayana kadar yetti. Sonrasını herkes biliyor…

Zimbabwe’de, Midlands Portland Cement Takımının Antrenörü, futbolcuların kötü ruhlardan arınması için takımı timsahlarla dolu Zambezi Nehri’ne sokmuş. Nehre giden 17 kişilik kadro, dönüşte 16’ymış. Bir futbolcu timsahlara yem olmuş… Takım da bir sonraki maçı kaybetmiş.

Futbolcuların da uğuru var

Takımlar, teknik direktörler, yöneticiler gibi futbolcuların da uğur saydığı şeyler var ve bunları her maçtan önce yerine getirmezlerse hem huzursuz oluyorlar hem de gâlip gelemeyeceklerini düşünüyorlar. İşte bazıları:

Arjantinli kaleci Goycochea, penaltılardan önce sahaya çişini yaparmış. İngiliz tarihinin en büyük forvetlerinden Lineker, ısınırken attığı gol boşa gitmesin diye kaleye şut çekmezmiş; attığı gol sayısına bakarsanız haklı olduğunu göreceksiniz. Liverpool’un unutulmaz jokeri David Fairclough, maçlardan önce dört defa ellerini yıkarmış.

Bir zamanlar Fenerbahçe’de ter döken Roberto Carlos formasını alttan kesmeyi alışkanlık haline getirmiş. Aynı takımın aynı ülkeden gelen yıldızları Alex ile Deivid sahaya girerken üç kere zıplarmış. Galatasaray’ın unutulmazlarından Hagi ise çorabının altını kesiyormuş. Yine Galatasaray’ın belkemiği Hakan Şükür, kaptanken mecburiyetten sahaya ilk, değilken sonuncu çıkıyormuş.

Liverpool’un krallarından Kevin Keegan gibi Paul Ince de formasını en son giyermiş. Frank Lampard, maçlara giderken hep aynı müziği dinlermiş. Rio Ferdinand da soyunma tünelinden sahaya çıkarken uğur için yüzüne bir bardak su dökermiş. Adrian Mutu ise atletini tersten giyermiş. Fransa savunmasının yıldızı Laurent Blanc, maça çıkmadan kalecisi Fabien Barthez’in kelini öpermiş.

Gelelim Rus futbolcularına. Roman Pavlyuçenko, sahaya girmeden önce yeşil çimleri elleriyle okşarmış. Her golden sonra nikâh yüzüğü takılan parmağını öpmesi, bugün hemen her ülkede yaygın bir uğur haline gelmiş. Bazı oyuncular ve teknik direktörler, maça kadar birisinden borç almayı ve vermeyi uğursuzluk sayıyormuş. Vasili Berezutski, onlardan sadece biri... Rinat Dasaev, kendisine bir Alman kaleci tarafından armağan edilen eldivenleri, kendi iki eline ek olacağı inancıyla kalenin içine koyarmış. Maç günü soyunma odasında ıslık atmamak futbolcuların en sıkı tuttuğu totemdir. Dmitri Sychev ve Sergei Semak oyundan önce tıraş olmazmış. Konstantin Ziryanov maça çıkacakken kesinlikle ayakkabısının ilk önce sol tarafını giyermiş.

Hemen her beş futbolcudan biri uğur getiren forması ile ayakkabısını değiştirmez. Bu, ister profesyonel olsun, isterse amatör bütün ülkelerde, bütün futbolcular arasında yaygın bir inanç… Bunun gibi, yeni formayla maça çıkmanın uğursuzluk getireceğine inanan futbolcular, o formayı en azından bir antrenmanda giyerler. Bu inancı umursamayıp sonra pişman olanlar da varmış. Dinamo Kiev’in kalecisi Oleksandr Shovkovski, bir maça yeni eldivenle çıkmış. Kendisi için özel olarak üretilen Saşo (futbolcunun lakabıyla soyadının ilk hecelerinden oluşan) eldiveniyle, cevapsız iki gol yemiş. Rus milli takımının eski kaptanı, Arsenal’ın formasını terleten Arşavin ise maç günü eşiyle konuşmazmış.

Bunun gibi inançlar bizim ülkemizin futbolcularında da var. Mesela Kazakların futbol tarihinde önemli yeri olan teknik direktör Vait Talgayev, ilk yarı ile ikinci yarı arasında soyunma odasına geçerken yeşil sahaya hiç basmazmış. Spartak’tan Astana Kulübüne transfer olan Vladimir Gurtuyev, her attığı golden sonra üç kere dönüp salto yaparmış, eğer bunu yapmazsa bir daha gol atamayacağı inancındaymış.

İşin ilginç tarafı futbolcular kendi totemlerini herkese söylemezlermiş. Söylerlerse toteminin büyüsü gideceğine inanırlarmış… 


GENÇ'ın Yazısı.