Mehmet Sadık

Bebeklik, insanın en mâsum ve en günahsız çağıdır. Ardından çocukluk çağı gelir. Daha ilerisinde de gençlik, olgunluk ve yaşlılık çağları. Tabii Rabbimiz izin verirse… Bu saydığımız çağlar birbirleriyle inanılmaz bir ilişki hâlindedir. Meselâ bebeklik hâlinde iken yaşanan bir hâdise olgunluk çağında zuhur edebilir. Ya da çocukken yapılan bir hatanın bedeli yaşlılık çağında ödenebilir… Hattâ mâlum olduğunuz üzere psikolojide ‘bilinçaltı’ denilen bir kavram vardır. Bu kavram, insan için daha çok bebeklik ve çocukluk dönemlerini içerir. Yani bebek ya da çocukken yaşadığımız bir hâdise, bizim bilinçaltımızda yer etmekte ve silinemeyecek izler bırakabilmektedir. Bu izler ise bizlerin zamanla yaşayabileceği ruhsal veya zihinsel problemlere neden olur. Bunlar zaten herkesin bildiği şeyler… Ama ben bunları anlattım, çünkü özellikle ebeveynleri ilgilendiren çok önemli bir konuya giriş yapmak üzereyim. Mesele şu, “Allah yakar!”.

Küçükken herkesin yaşadığı bir hâdise vardır. Belki kendi ailesinden ötürü yaşamamıştır ama muhakkak birinden duymuştur. Hatırlar mısınız; zamanında, çocuk iken televizyonun düğmesine basmak yasaktı (Bu yasaktan muzdarip olanlardan biri de benim). Yasağın kılıfı da şuydu, “Basarsan cıs olur!” Bu ifadeye karşılık küçükken veremediğim cevabı şuan vermek istiyorum, “Sevgili annecim ve sevgili babacım. Bana lütfen ‘cıs’ ne demek, beni ne hâle getirebilir? Açıklar mısınız?”

Tabii bu mesele ‘cıs’ olmak kadar basit değil. Olayı daha da büyüten, hatta abartan aileler de var. Allah’a şükür benim hiç yaşamadığım ama şahit olduğum bir mesele var. Bu mesele ‘cıs’ olmanın çok daha abartılısı ve maalesef ‘saçmalanmışı’…

Şöyle anlatayım; Küçük çocuk televizyonda durmadan hareket eden ve rengârenk olan sevimli hayvanlara bakıyordu. Annesi, çocuğun izlediği bu şeyleri çok saçma buluyor ama onun oyalanması ve ayakaltında dolaşmaması için izlemesine izin veriyordu. Çocuk da bu durumdan habersiz sevimli hayvanları izlemenin keyfini çıkarıyordu. Ta ki babası işten gelip televizyonun başına geçene kadar… Çocuğun babası, “Oğlum bana televizyonun kumandasını verir misin?” diye bir istek de bulundu. Çocuk anladı olacakları… Babası kumandayı alacak, bir haber kanalı açıp hayal dünyasına son verecekti… Ama o babasıydı ve mecburen kumandayı verdi. Baba kumandayı alır almaz, çocuğun tahminlerini boşa çıkarmadı, haber kanalını açtı. Çocuk çok üzgün bir hâlde ağlamaya başladı. Ve o hareketi yaptı… Hareket şuydu: Mâsumâne bir şekilde televizyonun önündeki tuşlara dokunup tekrar sevimli hayvanların olduğu kanalı açmak ve hayal dünyasına devam etmek… Ama bu mümkün değil! Çünkü baba çocuğunun bu hareketi üzerine doğruldu ve şöyle dedi, ”Ne yapıyorsun sen! Neden benim izlediğim kanalı değiştiriyorsun! Çık oradan, Allah yakar!”

Şimdi bu zihniyete sahip, yani yukarıdaki hikâye de anlattığım gibi bir baba ya da anne olan insanlara sözüm şu, Allah sizi yakar asıl, o mâsum çocuğu değil! Çünkü siz o küçük çocuğun sürekli veri yükleyen beynine, psikolojiye göre bilinçaltına, Allah’ın yakacağını yüklediniz. Ve o çocuk Allah’tan korkar bir hâlde, hattâ kaçar bir vaziyette büyümeye devam edecek. Bu büyüme esnasında yapacağı en ufak bir hatâda, Allah’ın onu yakacağını düşünecek, O’ndan sürekli korkacak… Ve daha da büyüdüğünde, Allah’u Teâlâ çocuğun hâfızasında, merhametinden çok gazâbı olan, rahmetinden çok şiddeti olan bir yaratıcı olarak canlanacak… Hattâ belki de onun bütün ömrünü etkileyerek, imanına zarar verecek. Siz bu vebâle hazır mısınız?

Şunu da belirteyim; bu, “Allah yakar!” zırvalığının bir de diğer yüzü var; kardeşim, neden Allah’ın gazâbını televizyon tuşuna basmaya kadar indirdiniz? Küçücük çocuk sizin sözünüzü dinlesin diye, Allah’ın gazâbıyla korkutulur mu? O mâsumun günâhı ne ki Allah yaksın? Hem Allah’u Teâlâ, merhametlilerin en merhametlisi, kullarını çok seven, onları bağışlayan ve şah damarından daha yakın olan zaman ve mekândan münezzeh, kullarına kendi nurunu bahşeden yaratıcı değil mi?

Evet, meseleyi biraz uzatarak, hikâyeyle de renklendirerek anlatmak istedim. Şunu da belirteyim, bu mesele şahsen yakın zamanda yaşamış olduğum bir hâdisenin nakli gibidir. Hâdiseye sebep olan insanlara yapmış olduğum telkin ve tenkitler, inşallah faydalı olabilmiştir… Allah’u Teâlâ merhametlilerin en merhametlisidir. O bağışlayandır, affedendir. Ve inşallah onları yakmaz! 


GENÇ'ın Yazısı.