Allah düşürmesin duasına her zaman amin deyin, çünkü kimin buraya ne zaman düşeceği belli olmaz. Bankalara kredi borcu yüzünden iflas edip bir türlü başını doğrultamadığı için atılanlar çok, amirlerinin zoruyla imzaladığı şeylerden ötürü hapse atılanlar çok, yani sizin anlayacağınız buraya düşmemenin kimseye garantisi yok.

"Şen olasın mahpusluk” türü lakırdıların içerisinden geçerek ulaştık görev icabı gittiğimiz hapishaneye. Yol stabilize, arabanın yarım aralık penceresinden şoförün içtiği sigaranın dumanı çıkmadığı gibi yolun tozu dumanı da genzimizi yokladı durdu. Olsun dere geçilirken at değişilmez, zira şoföre “ sigaranı at camını kapat” tipi martavallar okuyacak yaşta da değildim. Ulaştığımız hapishane M tipi. Hapishanelerin tiplerinin ne anlama geldiğine girmeyeceğim çünkü o konuya giren herkes, alfabeye garip harfler de eklemek zorunda kalıyor.

Hapishaneye girmeden önce çok ciddi aranıyoruz askerler tarafından. Bahçeye girince de bizi yabancılayan köpekler hep bir ağızdan melodisi olmayan ve sadece korkutmaya yönelik havlama terapisine başlıyor. Sıkıntılı bir durum söz konusu. Hapishanenin idare heyeti geliyor köpekler garip bir şekilde onları da tanımazlıktan geliyor. İdare heyetinde de bir ürkme hali söz konusu. İşin aslını kurcalayınca durum anlaşılıyor. Her yerde olduğu gibi, sivillerle askerler birbirine mesafeli ve köpekleri eğiten askerler sadece kendilerini bildiriyor köpeklere. Yani kendileri hariç herkes yabancı. Ama işin komik bir tarafı daha var, hapishaneyi ziyarete gelen komutanlardan biri de köpeklere yabancı gelmiş, bahçede askerleri denetlerken bir an bile susmamışlar. Köpeklerden ismi “paşa” olanı komutana bildiğin saldırmak istemiş. Komutan ziyaretini ve denetimini tamamlayıp gittikten sonra “paşa” hem askerlerin hem de sivillerin baş tacı olmuş. Lojmanlardan paşaya kasap artıkları taşınır olmuş.

Paşanın keyfi yerinde duradursun biz sebebi ziyaretimizi açıklayalım. Hapishaneye bir futbol sahası yaptıracağız ama en kralından. Mahkumlar oynayacak. Ölçme biçme işlemine başlarken sela sesi geliyor. O günün Cuma olduğunu hatırlamak güç olmuyor. Müdüre soruyorum. “Cuma namazı kılınıyor mu burada?” Cevabı hazır. “Ne münasebet efendim siz de bilirsiniz ki Cuma Namazının şartlarından biri de hürlüktür. Bu adamlar hür değil ki. O nedenle burada Cuma namazı kılınamaz.” Adamın cevabı hazırdı ama biraz düşüncesizce bir cevaptı. “Hadi onlar hür değil, peki siz nerede kılıyorsunuz?” Çıkardı ağzındaki baklayı “Namaz kılmak isteyen biner arabasına yakındaki köylerden birinin camisine gider.” Deyince bu işi kurcalamak üzerime vacip oldu. “Anlaşıldı siz de hür değilsiniz. Bu adamlar da futbol oynayacak kadar hür ama namaz kılacak kadar hür değiller” deyiverdim. Benim laf da biraz düşüncesizce olmuş, sonra fark ettim ama Allah’tan müdür lafımı duymazlıktan geldi ve çekip gitti. Aslında konu gereği biraz ters düşsek de adam sakin birine benziyor. Biz Cuma namazı için en yakın köyü öğrenip camisine gittiğimizde ister istemez şaşırıyoruz. Hapishanenin tüm idare heyeti ve hapishanenin güvenliğinden sorumlu askerlerin üst rütbelisi de orda. Demekki neymiş? “ Kamusal alandaki tutumla diğer alanlardaki tutumlar bir değilmiş” bunu da öğrendikten sonra kıldık cumayı ve tagabbelallah. Cami çıkışında Müdür bey beraberindekilerle birlikte bizi yemeğe götürdü. Buna hayır diyemezdik ben hayır desem bile benim beraberimdekiler bana itiraz ederdi. Allah razı olsun güzel de bir yemeğin ardından çay faslına geçince müdürün keyfi yerine geldi. Bizim arkadaşlardan biri sordu “Biz bu hapishaneye kolay kolay düşmeyiz ama içerdeki şartları merak ettim acaba nasıl, yani televizyonlarda gösterildiği gibi yaralama vs. olayların çok olduğu, şartları ağır bir yer mi?”

Müdür, arkadaşın sorusuna ilginç bir cevapla karşılık verdi. “Araba kullanıyor musun?”

Arkadaşın evet dediğini duyar duymaz o vahim gerçekleri peşpeşe sıraladı. “Bu hapishanede yaklaşık 500 mahkum var. Ve bu mahkumların içinde çok ciddi sayıda trafik kazasında kasıtsız adam öldürmekten içerde yatanlar var. Allah düşürmesin duasına her zaman amin deyin, çünkü kimin buraya ne zaman düşeceği belli olmaz. Bankalara kredi borcu yüzünden iflas edip bir türlü başını doğrultamadığı için atılanlar çok, amirlerinin zoruyla imzaladığı şeylerden ötürü hapse atılanlar çok, yani sizin anlayacağınız buraya düşmemenin kimseye garantisi yok. Hz Yusuf’tan beri bu böyle. Bir iftira ile de düşebilirsiniz. Şartlara gelince. Biz mahkumların sağlığını konforunu düşünüyoruz, onlar da kendilerinin sağlığını düşünüyor. Mesela volta atmaları bile onların sağlıkları için yaptığı bir harekettir. O sayede sağlıklı enerji harcarlar. Ama bu demek değildir ki hiç olay olmuyor. Dışarıdaki yakınlarını ve kaybettiklerini düşünenler bazen suça daha meyyal oluyorlar. Stres ve asabiyet çok tehlikeli şeyler. Bazıları intihar etmek istiyor. Duvarlara tuvalet taşlarına başını vuruyor. Buna engel olmak için birçok yeri süngerlettik.” Müdürün söylediklerine daha fazla dayanamadım ve gerçekten üzüldüm bunları duyunca. İçimden tekrar “Allah düşürmesin” diye dua ettim.


Sami Yaylalı'ın Yazısı.