Sedat Albayrak

Sohbet adamı her halükarda sohbeti özler. Haftanın gününü gözler. Onun ne ailesinde, ne iş yerinde bunu dolduracak bir hâl yoktur. Dostlarına doyamaz, hasbihal onun hasretidir. Dertleşmeye derdi vardır. Sorulana hamd etmekten zevk alır. Halleşmeyi esas tutar.

Biz taşralılar için İstanbul kalabalık, zenginlik, gösteriş ve trafiğin ötesinde yeni gönüller tanımada bahr-i bîpayan bir merkezdir. Küçük illerin çocukları akranlarıyla doyasıya tadamadığı halleşmeyi burada bulur. Bu cazibe merkezi kesretteki bereketi gösterdi bizlere. Hiçbir vakit kaht-ı rical diye sızlanmadık. Bu biraz da sohbete açık olmakla alakalı idi belki.

Mehmed Âkif, “ashabdan sonra en sevdiğim kişi” dediği Ahmed Naim Bey’i şöyle metheder: “Naim Bey dinlemesini bilen adamdır.” Dinlemenin neresi meziyettir? Muhatabını dinlemeyi sadece tahammül olarak görene mesele yoktur. O zaten dost kulağıyla dinliyor değildir. İşte tesir perdesi de burada inler. Meclisin kırk yıllık müdavimi amiyane tabirle kütükleşmiştir adeta.

Sahi Ne Kadar Oldu?

Yakın zamanda dostlar arasında bir soruşturma yapalım dedik. Sırasıyla en son ne vakit vaaza iştirak ettiğimizi hatırlamaya çalıştık. Şükür ki fakir yağmurlu bir Cuma günü erken davranıp bu şerefe nail olmuştu. Dostlardan biri hatırlayamadı. Biri Ramazan’ı işaret ederken sonuncusu da seneler evvel Sultanahmed’te Emrullah Hoca’yı dinlediğinden bahsetti. İşin vaaz kısmında biraz burun kıvırma olduğu aşikar. Genç beyleri diyanet hocaları tatmin etmiyor. Doğrusu vaazlar orta yaşlı kimselere ve ortaya söylendiğinden mazeretler hazır. Asıl ehemmiyetli mesele ise kaç kişinin hal-i hazırda bir sohbet meclisine iştirak ettiği idi. Bu konuda karne yine zayıftı.

Mezun Olunca..

Mezuniyet genç dostlar arasında hiç umulmadık bir tesire yol açıyor. Üniversite senelerinde bir şekilde devam ettiği sohbet halkalarını ya ihmal ettiği yahut terkettiği neticesi çıkıyor karşımıza. Bu ne demek? Yani hayat sahasına çıktığımız ilk celsede teorik bilgiden kalmak oluyor. İşin daha vahim noktası ise koşturmacaya atılan her birimizin aynı tecrübe ile malul olması. Hırslı bir şekilde mesleğe atılmak, hatalarla ezilmek, yorulmaktan ve yorgunluk psikolojisinden ibadet hayatında ihmallleri arttırmak. Ciddi bir şekilde vefa kaybına uğramak. Sonra beklenmedik bir karşılaşmada nedamet sözlerini sıralamak. Meselenin bir adım ötesi de aile hayatına taşıyan her adımın gaipliğe yol hazırlaması. Yoğun değiliz arkadaş! İhmalkarız, halbuki öncekileri de böyle eleştirmemiş miydik?

Sohbet Adamı

Sohbet adamı her halükarda sohbeti özler. Haftanın gününü gözler. Onun ne ailesinde, ne iş yerinde bunu dolduracak bir hâl yoktur. Dostlarına doyamaz, hasbihal onun hasretidir. Dertleşmeye derdi vardır. Sorulana hamd etmekten zevk alır. Halleşmeyi esas tutar. Bütün bu romantik tasvirlerim meşru olmayan ibtilalıkları bulunmayanların neye nasıl bağlanacağı ile ilgili. Sohbet adamı akşamki dizinin hesabını yapmıyor, hayatını maça göre dizayn etmiyor, aklı mesajlarında değil. Uzunca adaba girmeğe lüzum yok; kelama sonuna dek hürmet etmek, müsaadede sualini iletmek, desturda izin istemek.

Biz Üsküdar sakinleri fazla talihliyiz. Divanında feyizyâb olunacak çok kimseler vardı, var ve var olacak inşaallah. Fakat herkesin vazifesi beldesinde sohbet erbabını bulmak, güç yetiştikçe de sohbettâr olmaya çalışmaktır.

Bu arada bahsettiğimiz bütün sohbetler gerçek alemde vuku buluyor, bunu da ehemmiyetle iletelim.


GENÇ'ın Yazısı.