Düşmeyi Öğrenmek
Düşmeyi bilen, göreceği zararı en aza indirir. Düşmeyi bilen, krizi fırsata çevirir. Düşmeyi bilen düştüğü yerden kalkmasını da bilir.
Öğrenme hevesiyle yanıp tutuşan talebe, hocasına ilk derste sorar: “Şimdi bana usta bir dövüşçü olmayı öğreteceksiniz” Usta; hayır, der. Sana önce doğru düşmeyi öğreteceğim.
Düşmek, acısını sadece düşenin anlayabileceği, koşturmaca ya da şuursuzluk içindeki zoraki bir durak, bir nevi gecenin sessizliğinde bizi uykudan sıçratan alarmın sesi.
Hiç yabancı değiliz, düştüğü yerde feryat figan koparan insanlara. Tüm ilgileri üzerine çekmek, düşüşünden en başta kendisi istifade etmeye çalışarak kendi acısından faydalanmak gibi çirkin bir ruh haline bürünen insan az değil. Bu bize düşüşün büyüklüğünden ziyade düşenin boşluğunu gösteriyor. Tepeden büyük gürültüyle yuvarlanan içi boş teneke kutular gibi, içi boş olanların düşüşü de çok ses çıkarır, insan olsa bile.
Bazen kelimeleri tanımak, bir insanı tanımak gibidir. Köklerine kadar inmek icap eder. Doğuşu, büyümesi, nereden geldiği, nerelerde olduğu/kullanıldığı onu iyi tanımanız açısından, onun hangi cümleye daha iyi yakışacağını tespit açısından önemlidir. Onu daha iyi anlamak için de...
Yıllar önce edebiyat ve dil konulu bir derste, düşünce kelimesinin kökünü sormuştu hocamız. Düşün değildir, dedi. Düş’mektir aslında. İnsan düşüncenin içine düşmez mi?
Düşmeyi ve düşünceyi birer elimize alsak, ikisi birden bizi hangi düşüncelere düşürür acaba?
Düşmek bazen artık taşınamayan ağırlıklardan olur. Düşünce için de bir ağırlık gerekir. Hafif akılların işi değildir düşünce. Ağır taşı kimse yerinden kaldıramaz der ya bazılarımızın annesi, o ağırlık düşünceden ileri gelmez mi? Düşünmekten, ölçüp biçmekten… Düşününce ağırlıklarımızdan kurtuluruz, düşününce ağırlıkları yerli yerine koyarız.
Düşmek bazen dengesizlikten olur. Düşüncenin dengesizliği de insanı düşürür. Azı gibi çoğu da insana zarar vermez mi düşüncenin? “Çok düşüncelisin”, iltifatı kafi bir yeterlilik derecesi olur mu? “Çok düşünme, yoksa...” ihtarına zemin vermeyecek bir kıvama kadar. Kıvamı başkalarının eline bırakırsak elbet daha çok düşeriz. Kıvamı, hiç değişmeyen, şaşmayan bir ölçüye, vahye endekslemek en garantilisi değil midir?
Düşmek bazen çelme takanların sebep olduğu eylemdir. Hiç beklenmedik anda karşınıza çıkan bir güzellik de size çelme takâbilir. Engel ne diye bakarız önce, düşmek bile bazen önemini yitirir. Yeniden kalkmak için engeli tanımak onu aşmak şart olur.
Düşmeyi bilen, göreceği zararı en aza indirir. Düşmeyi bilen, krizi fırsata çevirir. Düşmeyi bilen düştüğü yerden kalkmasını da bilir.
Hz. Adem cennetten düştü. Yeryüzü o ve nesli için artık yeniden ayağa kalkma mücadelesinin yeri oldu.
Şeytan kibri yüzünden düştü. Ve insanları da düşürmek için ahd etti. Yunus Peygamber ümitsizlik çukuruna düştü. O çukur bir balığın karnına düşünce, tevbe için inziva oldu. Düşünce de biraz karanlık, biraz kuytu, biraz tenhadır ya…
Yunus peygamber düşüşlerden salimen kıyıya vurdu.
Düşmek, -isteyen için- tekrar kalkabilmek için bir durak. Önemli de bir durak. Düşeyazarsan, daha da sersemlersin, toplanamazsın. Ne tam acıyı yaşarsın ne de yeni bir başlangıç noktasına sahip olmanın referansını.
Hayatı sıfırlamak mümkün olmasa da, yaşayışları, bakışları ara ara sıfırlamak yani tazelemek şart. Sinema ekranlarından aşinamız olan cümledeki gibi: Yeni bir başlangıç için.
İnsan, düşünce ayağa kalkmalı. İnsanı, düşünce ayağa kaldırmalı.
İnsan neşeli anlarında yeni bir başlangıcı düşünmez. Düşünceye de düşmez. Yeni başlangıçlar yoğun acıların doğurduğu taze çocuklardır. Düşmeyi bilmek de burada önem kazanır. Düşmeyi bilmezsek, düşüncelere sağlam kapı aralayamayız. Düşmeyi bilmezsek yaralarımız sakatlığa dönüşür. Acılarımız küsmelere evrilir. Düşmeyi bilen kalkmayı bilir. Düşmenin acısından, yeni başlangıcın gözlerindeki pırıltıları doğurmayı bilir. Hangi anne bebeğinin yüzüne bakarken, az önce attığı çığlıkları hatırlar?
Nasreddin hoca gibi, düşmüş biri lazım bize. Düştüğümüz zaman. Çünkü her zaman, öyle ya da böyle kader icabı düşeriz. Halden anlayanın sesini bekleriz. Yeniden diriltici bir soluk, bir nazar bekleriz. Düşmekten de düşünmekten de korkmamak lazım. Düştüğün yer kalkacağın yer ne de olsa.
Rabia Gülcan Kardaş'ın Yazısı.