Ömer Öztürk

Onlar gölgedekiler. Onlar sırlarıyla onlarca sene önce bu dünyadan göçenler. Hepsi de son dönem Osmanlı edebiyatına hizmet ettiler ve bugünün kapısını araladılar.

Onlar gölgedekiler. Aradan seneler, seneler geçtikçe sisler ardına bürünmüşler onlar. Hepsi de Osmanlı’nın son döneminde, Dersaadet’te yaşamışlar, o dönemin sancılarını çekmişler doğal olarak. Birkaçı istisna tutulursa, mezarları bile belli değil onların. Arasanız da mezarlarını, çoktan kaybolup gitmiştir Osmanlıca yazılı mezar taşları arasında isimleri. Ve onların hepsinin de ortak özelliği son dönem Osmanlı edipleri ve düşünürleri olmaları. Bu yazımda onları bir nebze hatırlamak, hatırlatmak istedim. Onları 1890’ların, 1900’lerin, 1910’ların İstanbul’undan bugüne taşımak istedim. İşte onlar; gölgedekiler:

MATERYALİST BEŞİR FUAD’IN DRAMI: 1887 senesinde (rumî 1303) 35 yaşında intihar eden Beşir Fuad, bugünden bakınca, şüphesiz çok esrarengiz bir kimse olarak görünüyor gözlere. Döneminde Arthur Schopenhauer’den çeviriler yapan Beşir Fuad materyalist – yani maddeci – düşüncenin öncülerindendi. Beşir Fuad’ın intihar ettiği 1887 senesinde Osmanlı aydınları bir bunalım içindeydiler aslında. Doğu ile batı arasında sıkışmışlığın getirdiği bir bunalımdı bu. Her ne kadar o dönem panik atak, hatta depresyon gibi kavramlar bilinmese de, oldukça melankolikti son dönem Osmanlı aydını. Bunu o süreçte yayınlanmış olan romanlarda bile açık-seçik görebiliyoruz. İşte Beşir Fuad da o aydınlardan biriydi sadece. Bu arada Beşir Fuad’ın annesinin de bir akıl hastası olduğunu söylemekte fayda var. Yoksa bu akıl hastalığını mı miras almıştı Fuad? Muhtemel. Sonuçta, kendisini âdeta doğrayarak tüyler ürpertici bir şekilde intihar etti. Ölüm anında yetişen doktora “Hiç zahmet etmeyin, sadece beş dakika ömrüm kaldı” diyebilecek kadar da soğukkanlıydı. Ondan geriye sırlar kaldı; ha bir de bir tanesini 5-6 ay önce bir sahaf dükkânında gördüğüm Osmanlıca eserleri.

ZAVALLI SAFFET NEZİHİ: Saffet Nezihi en meşhur romanı Zavallı Necdet’te aşk faciasına uğrayan bir delikanlının hazin öyküsünü anlatır. Saffet Nezihi’nin de neden birçok yazar gibi tek eseriyle tanındığını bilemiyoruz ama bildiğimiz Saffet Nezihi’nin de “zavallı” sıfatını hak ettiği. Hayatının son yıllarını sıkıntı içinde geçiren Saffet Nezihi 1939 senesinde vefat etti. Hem de Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde. Onu ömrünün son deminde bir akıl hastanesine düşüren sebepleri bugün tam anlamıyla bilemiyoruz. Zaten onun da hayatı birçok Osmanlı aydınınınki gibi sırlarla örtülü. Bunda tercüme-i hal (biyografi) yazma ve arşiv tutma âdetimizin olmaması da büyük rol oynuyor. Bildiğimiz bir şey varsa, o da saf ve nezih Saffet Nezihi’nin de birçok Türk meşhuru gibi Galatasaray Lisesi’nden mezun olmuş olması.

NİRVANA’YA ULAŞAN AHMET HİLMİ: Lakabı Şehbenderzade. Yani Konsolos oğlu. Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi 1913 senesinde henüz 48 yaşında öldüğünde, öyle yer-gök falan sallanmadı. Ama zaman içinde onun “Amak-ı Hayal” (Hayalin Derinlikleri) adlı eseri âdeta bayraklaştı. Bu eserde Raci adlı bir gencin maddeci bir dünyadan tasavvufî bir dünyaya yolculuğu anlatılır (zaten Raci de rücu eden, aslına dönen anlamındadır). Daha 1900’lerde Ahmet Hilmi bugün için bile orijinal sayılabilecek bir anlatım dili kullanmıştır bu eserinde. Eserde tasavvufi öğretilere bolca yer verilir. Ahmet Hilmi’yle ilgili ilginç bir nokta da, öldüğünde Fatih Camii avlusuna gömülmüş olmasıdır. Yani yazara bir Fatiha yollamak isteyenler Fatih Camii’ne buyursun. Umarım, yazarın mezarı burada kaybolup gitmemiştir.

BAHTSIZ NABİZADE NÂZIM: “Zehra” romanıyla tanınan Nabizade Nâzım ilk köy romanını yazan yazar olarak da göze çarpıyor. Hayatı hakkında hiçbir bilgi yok. Hatta hangi yıl doğduğu bile belli değil. Bilinen 1893 senesinde öldüğü. O dönemin gazeteleri öldüğünde 30 yaşlarında olduğunu yazıyorlar (kaynak: Zehra, Nabizade Nâzım, Remzi Kitabevi, 1969). Bu hesapça 1869 yılında doğmuş oluyor. Görüyorsunuz değil mi; daha otuzunda solan bir ömür. Bugüne eserlerinden başka hiçbir şey kalmayan bir ömür.

MEÇHUL VECİHÎ: Vecihiî hakkında internette bir araştırma yaptığımda, tek bir satıra bile rastlayamadım ve müthiş şaşırdım. Vecihî Osmanlının son döneminde piyasa romanları yazan bir yazar. Döneminin gençlerine bol bol göz yaşı döktürmüş (kaynak: Cadı Çarpıyor-Şakaveti Ebediyye, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Özgür Yayınevi, 1998). 1869-1904 yılları arasında hayatış. Yani yine erken, daha otuz beşinde sona eren hazin bir ömür. Ondan geriye “Mehcure” ve devamı niteliğindeki “Hikmet” adında iki roman kaldı.

***

Onlar gölgedekiler. Onlar sırlarıyla onlarca sene önce bu dünyadan göçenler. Biri – Saffet Nezihi – hâriç, hayatları son dönem İstanbul’unda sona ermiş insanlar onlar. Onların – yine Saffet Nezihi hâriç – bir soyadları olmadı mesela. Çünkü 1934 yılındaki soyadı kanunundan çok ama çok önce öldüler. Yine – Saffet Nezihi hâriç – hiçbiri Cumhuriyet’i göremediler. Hepsi de son dönem Osmanlı edebiyatına hizmet ettiler ve bugünün kapısını araladılar.


GENÇ'ın Yazısı.