Selman Sami Taşçı

Yunus Emre ne büyük şairdir. Her yazdığı cümlede ayrı bir mânâ, ayrı bir anlam vardır. Yunus Emre’yi ne kadar tanıyoruz? Ne kadar biliyoruz bu büyük üstâdı? Hayatını, kimlerin elinden kalem aldığını ve genel olarak onun hakkında ne kadar bilgimiz var? Şahsen benimde pek bilgim yoktu Yunus Emre hakkında. Ta ki Peyami Safa’nın kitabını okuyana kadar... İşte öğrendiklerimi sizinle paylaşıyorum;

“Bir şâir vardır ki, içinde yaşadığı devrin bütün ruhunu şiirine doldurur ve eline tuttuğu bu elmas bardağın aynasını çepçevre vuran muhitinin hususî ve gölgeli yüzünü gelecek asırlardan öteye taptaze ve dinç pırıltılar halinde aksettirir. Bu, elbette büyük bir şâirdir. Fakat bundan daha büyük bir şâir vardır ki, içinde bulunduğu devri de aşar, zamanın dar cetvellerini kırarak varlığın asıl cevherine, insanın yaratılışla gizli ve çapraşık münasebetinin büyük muammalarına tercümân olur. Bu iki türlü şâirden birincisine örnek aranırsa Nedim’i hatırlamak mümkündür; ikincisine örnek aranırsa Yunus Emre’yi hatırlamamak mümkün değildir.

Nedim gibi, tek bir devrin ve bir tek içtimâi sınıfın dileğini, zevkini ve meşrebini söyleyen şâirleri, içinde yaşamış oldukları muhitin ve zamanın dekorundan, hüviyetinden sıyırınız, ortada bir şey bulamazsınız: Sâdâbâd’ın bütün hatıralarını; duvarları çökmüş ve çatıları inmiş kasırlarının, solan gülistanlarının, kuruyan havuzlarının ve şadırvanlarının, gelip geçmiş gül mevsimlerinin ve taş kesilmiş lâlezarlarının son izlerini hâfızanızdan da silip süpürünüz; Nedim’den hüviyet ve mânâ olarak ne kalır? Sâdâbât, lâleleri, piyaleleri, gülleri ve güzelleriyle yokluğa doğru seyran edince, Nedim de eteklerini toplar, sarığını yana yıkar, onun ardı sıra yürür, kaybolur gider.

Fakat Yunus Emre’yi böyle bir yokluğa mahkûm edebilmemiz için yaşadığı devrin hatırasını yıkmamızdan hiç bir şey çıkmaz. İçinde bulunduğu zamana ancak sanatının ve fikirlerinin sonsuz mânâsı ile her devrin şâiridir. Varlığı yok etmedikçe, sevmek ihtimalini bertaraf etmedikçe, ölümü öldürmedikçe Yunus’un söyledikleri her zaman dinlenecektir. Onun şiirleri zamanın ve mekânın mahdut planından öteye atlayarak, varlığın ve yaratılışın künhü üstünde bizi düşünmeye, sızlamaya ve coşmaya götürür. Onun şiirlerinde, boşluklarda ki hava uçurumlarını doldurup şişiren geniş ve yaman iç sıkıntısı, fezayı çatlatacak kadar büyük yaratma azâbını, tek kalmış bir yıldızın garipliğini veya düşen bir kürenin baş dönmesini bir insan şuuru halinde merkezileşmiş bulursunuz. Yunus Emre, insanlığın cevherinde saklı ve yaradılışın ilk şartı gibi mâneviyatımızın köklerine bağlı acıların, varlığa ve yaratana karşı aşkımızın ve coşkunluklarımızın, ölüme karşı zaman zaman yapıcı bir ihtilâl veya katlanıcı bir felsefe haline gelen isyanlarımızın ve tevekküllerimizin şâiridir. İnsan başının üstünde göz alabildiğine sıralanıp giden tabaka tabaka âlemlerin meçhûlüne daldıkça yaratanını düşünecektir. İnsan var oldukça yoklukla münasebetini tanzîm etmek isteyecektir ve insan kadından doğdukça sevecektir. Şiirlerini Allah, ölüm ve aşk gibi üç ezeli temden dokuyan Yunus, üç zamanın, geçmişin, gelenin ve geleceğin de şâiridir. Var olan o Burhan Ümit ki, Yunus’un divânını geçen yıl iki cilt halinde çıkarmış ve bizi taş basması, eksik, yanlış, derme çatma ve dağınık nüshalar içinde perişan olmaktan kurtarmıştı. Şimdi de bu divânların şerhine ait üçüncü cildi neşretmiş bulunuyor. Burhan’ın Yunus’a bu aşkı olmasaydı; adına ihtifaller tertip ettiğimiz ve asrî dualar okuduğumuz büyük şâirin kitabı, gel zaman git zaman, safhalardan bakkallara ve onlardan da bize bir kırmızıbiber külâhı biçiminde intikâl edecekti; hele bizden sonrakiler bu büyük şâirin neden dolayı büyük ve neden dolayı şair olduğunu asla bilmeyeceklerdi. Var olan gayretli dostumuz Burhan Ümit ki, yeni soyadı ile Burhan Toprak olmuş diyorlar, Sahaf çarşısının harbesinden Yunus’u kurtarmak sûreti ile bir kere daha ispat etti ki, devirler ve çarşılar yıkılır, fakat Yunus gibi büyük şâirler devirlerin ve çarşıların, geçmiş zamanların ve harab olmuş mekânların daima üstünde kalırlar.” 

Editör Notu: Tırnak içindeki bölüm Peyami Safâ`nın "Yazarlar Sanatçılar Meşhurlar" adlı eserinden alınmıştır.


GENÇ'ın Yazısı.