Kılıç, Yaşatmak İçindir
İslâma göre savaş nedir, niçin ve ne zaman yapılır? Her şeyden önce “Düşmanla karşılaşıp savaşmayı arzu etmeyin. Allah’tan afiyet (ruh ve beden sağlığı, huzur...) isteyin. Düşmanla karşılaşınca da sabır ve sebat gösterin….” (Müslim, Cihad, 5) hadisine göre İslam`da savaş arzu edilen bir şey değil, başka çare bulunmadığı zaman başvurulan, yüce gayelere yönelik bir vasıtadır. İslam`da savaşın sebebi başkalarına zarar vermek, maddi menfaat elde etmek ve hakimiyet sağlamak için değildir. Savaşın sebebi, haksızlıktır, hukukun çiğnenmesidir (din ve vicdan özgürlüğünün ortadan kaldırılması, insanların yurt ve yuvalarının ellerinden alınması, zayıfların sömürülmesidir). Eğer bu sebep sulh yoluyla ortadan kaldırılabilseydi, amaca barış yolundan ulaşmak mümkün olsaydı savaş, israf, zulüm ve manasız olurdu. Gerek Hz. Peygamber devrinde ve gerekse sonraki İslam devletlerinde fetihler, barış yoluyla dünyada hakkın ve adaletin korunmasının mümkün olamaması gerçeğine dayanmaktadır. Tarihi gerçek şudur ki, Müslüman olmayan topluluklar, kendi kavimlerinden veya dinlerinden olmayanlara hak ve hürriyet tanımamışlar, güçlenip fırsat bulduklarında saldırmışlar, akla hayale, vicdana sığmaz zulümler yapmışlardır. Bu böyle olduğu müddetçe hakka ve adalete bağlı bir gücün, savaş yoluyla da olsa önceden tedbir almasında, zulme fırsat tanımamasında zaruret vardır. Eğer bir gün insanlık, savaşmadan, güç kullanmadan hakkı teslim ederek, kime karşı olursa olsun zulmü engelleyecek bir olgunluğa ulaşır ve buna göre uluslararası bir örgüt oluşturursa, Müslümanların buna katılmayıp savaşa devam etmeleri için bir sebep kalmayacaktır. (Bk. Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN, Eğitim Bilim Dergisi, Sayı 17, sayfa: 8-9) Aslında Şeyh Edebali Hazretleri’nin, Osman Gâzî’ye yaptığı şu tavsiyesinde İslâm’ın savaşa bakışı en veciz şekilde ifade edilmiştir: “Ey Oğul! Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de bilirim ki, kılıç bazen kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkma ve inme, öldürmek için değil, hak nâmına yani yaşatmak için olmalıdır.
Alican Tatlı'ın Yazısı.