Geçtiğimiz aylarda, kıymetli Nedim Tan abimle birlikte otururken, Ebu Hasan Harakânî Hazretleri’nden söz açıldı… Ve bana “Tezkiretü’l Evliya” kitabından Harakânî’yi okumamı tavsiye etti.

Dergimizde bulunan, Süleyman Uludağ`ın çevirisini yaptığı eski bir baskıyı buldum. Heyecanla okudum, hayran kaldım… Öyle derin mânâlı sözleri var ki.. Anlamakta güçlük çekiyor insan.. Ama hissediyor; öyle böyle bir söz değil diyor.. Hani Şeyh Galip diyor ya: “Zannetme ki şöyle böyle bir söz / Gel sen dahi söyle böyle bir söz.”

Uzatmayayım, rahmete vesile olsun ve okuyana da yarasın diye buraya birkaç sözünü alıyorum hazretin:

•    Kendinden geçtin mi, sırat köprüsünü arkada bırakmış olursun.

• Sabahleyin kalkan âlim ilminin artmasını, zâhid zühdünün fazlalaşmasını ister. Ebu Hasan ise bir kardeşinin kalbini neşelendirmenin derdindedir.

•    Allah’a ermek için sonsuzluk merdivenini dayadım. Daha ayağımı merdivenin ilk basamağına basar basmaz Allah’a ulaştım.

•    Yüzümü Allah’a çevirip: “İlahî! Sen varken kullarına cenneti işaret etmen sence hoş bir şey midir?” dedim..

•    İyilik yapmaya teşebbüs eden bir kimse, Allah’tan öyle bir makama nail olmalıdır ki, kıyamet günü cehennemin kenarında durup, Allah’ın buraya gönderdiği kimselerin elinden tutarak cennete götürebilsin!

•    Kalbine, af dilemeyi gerektiren bir düşünce gelen kimse dostluğa layık değildir..

•    Azıcık tâzim, çok miktardaki ilim, ibadet ve zühdden iyidir.

•    Dava ediyorlar, mânâ istiyorlar. Bu ne biçim mânâ istemektir. Mânâ ortaya çıkınca ortada söz kalmaz. Çünkü mânâdan hiçbir şey sözle anlatılamaz.

•    Allah’ı sanki biliyormuş veya bilmiyormuşsun gibi vehm ve hayalî bir bilgi ile bilmemek lazımdır. Allah’ı öyle bilmeli ki hakkında ne bilirsen bil yine de “keşke daha iyi bilseydim” diye söylemeli…

•    Şu iki kişinin dinde çıkardıkları fitneyi şeytan bile çıkaramaz: Dünya hırsına sahip âlim ve ilimden yoksul sofu!

•    Kendini Allah’la görmen vefâ, Allah’ı kendinle görmen fenâdır…


Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.