Murat Kaya

Firâset, bir mü’minin hâdiselere Allâh’ın nûru ile bakmasıdır. Bu sebeple Allâh’ın âyetlerini, kâinata yerleştirdiği ibretleri ve meydana gelen hâdiseleri en iyi firâsetli mü’minler anlarlar. Dolayısıyla firâset, müslümanda bulunması gereken vazgeçilmez bir haslettir. Firâsetle hareket eden kişi doğru yolu bulur, zor mes’eleler altından kolayca kalkar ve sıkıntılara düşmekten kurtulur. Firâset ve basîret yoksunu kimseler ise doğru yaptıklarını zannederek pekçok yanlış işlere imzâ atarlar. Onların yaptığı işlerden hem kendileri hem de diğer insanlar zarar görür.

Firâsetle alâkalı Ebû Hanife hazretleri’nden pekçok misâl nakledilir. Bunlardan ikisi şöyledir:

İmâm-ı Âzam Ebû Hanife hazretleri arkadaşlarıyla birlikte Mekke-i Mükerreme’ye gidiyordu. Yolda yemek için oturdular. Yemeği sirke ile yemek istiyorlar, lâkin sirkeyi koyacak bir kap bulamıyorlardı. Bunun üzerine Ebû Hanife Hazretleri yere küçük bir çukur kazdı ve üzerine bir muşamba örterek sirkeyi çukura döktü. Bu sâyede yemeklerini sirke ile yiyebildiler.

Arkadaşları:

“–Sen her işte böyle mahâret sâhibi misin?” diye sorduklarında, İmam, büyük bir tevâzu ile şu dersi verdi:

“–Allâh’a şükredin! Bu Allâh Teâlâ’nın ihsânıyla size gösterdiği bir ilhamıdır” dedi.

Adamın biri İmâm-ı Âzam’a gelerek bir yere para gömdüğünü, fakat gömdüğü yeri bir türlü hatırlayamadığını söyledi.

Ebû Hanife hazretleri:

“–Bu fıkhî bir mes’ele değil, fakat yine de sana bir yol göstereyim: Evine git, gece sabaha kadar namaz kıl! İnşaallâh hatırlarsın!” dedi.

Bu tavsiye üzerine evine giden adam namaz kılmaya başladı. Gecenin dörtte biri geçmeden parayı gömdüğü yeri hatırladı.

Ertesi sabah gelip durumu haber verdiğinde, İmâm-ı Âzam:

“–Şeytanın, seni namazla başbaşa bırakmayacağını biliyordum. Bâri gecenin kalan kısmını da Allâh’a şükür için namazla geçirseydin!” dedi.


Bir Kadın ile Halîfe’nin Firâseti

Bir kadın, ileri gelen adamlarıyla birlikte oturan Harun Reşid’in meclisine girdi ve üstü kapalı ifadelerle beddua etti. Mecliste bulunanlar bu sözleri medhiye zannettiler. Kadın şöyle dedi:

“–Ey Mü’minlerin Emîri, Allâh gözünü kararlaştırsın, verdiğiyle seni ferahlandırsın, bahtını tamamlasın, verdiğin hükümde kıst ettin.

” Halife ona kim olduğunu sordu. Kadın:

“–Erkeklerini öldürdüğün, mallarını aldığın, soyup soğana çevirdiğin Bermekoğulları’ndanım” dedi.

Alınan malların kadına iâde edilmesini emreden Halife, kadın gittikten sonra meclisindekilere şöyle dedi:

“–Bu kadın ne dedi, bilir misiniz? «Allah gözünü kararlaştırsın» demek «sâbitleştirsin» mânâsına gelir. Göz sabitleşirse hareket etmez, kör olur.

«Verdiğiyle seni ferahlandırsın» sözü hakkımızda Allâh’ın gazabını beklediğini gösterir. Bu söz şu âyetten alınmıştır:

«Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilen (nimet)ler yüzünden ferahlayıp şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler.» (el-En‘âm, 44)

«Allâh bahtını tamamlasın!» sözüyle de tâlihimizin ters çevrilmesini istemektedir. Çünkü bir şey tamamlanırsa eksilmeye başlar. Bir şey hakkında «tamamlandı» denilirse, o şeyin zevâlini gözetle! Bu kadın, işimizin tamamlanıp geriye gitmesini istemektedir.

«Verdiğin hükümde kıst ettin» sözüyle bize cehennemi dilemektedir. Çünkü kıst hem adâlet, hem de haktan, doğru yoldan sapma anlamına gelir. Kadın ikincisini kastetti. Bu sözü de:

«İçimizde, (Allâh’a) teslimiyet gösterenler de var, kıst edenler (hak yoldan sapanlar) da var. Teslimiyet gösteren kimseler, doğru yolu arayanlardır. Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.» (el-Cin, 14-15) âyetlerine işârettir. Kadın bizim cehenneme gitmemizi istemektedir.”

Mecliste bulunanlar, Halife’nin bu firâset ve anlayışına hayran kaldılar. (el-Mustatraf fi kulli fennin mustazraf, I, 101-102)


Kimden Şikayet

Hz. Mûsâ (a.s) sineklerin rahatsızlık vermesinden şikâyet ederek:

“–Yâ Rabbî! Bu, insanı rahatsız eden mahlûkları niçin bu kadar çok yarattın?” deyince, kendisine şu cevap ilhâm edilmiş:

“–Sen ömründe bir defa sineklerden şikâyetçi oldun, hâlbuki onlar pek çok defa şöyle soruyorlar:

«Yâ Rabbî, bu koca kafalı insan Sen’i yalnız bir lisân ile zikrediyor. Pek çoğu da gaflet içinde hiç zikretmiyor. Şâyet insanın sâdece kafasından bizim gibi sinekler halk etsen (yaratsan), binlerce lisân ile Sen’i zikredecek bir sürü mahlûklar meydana gelir».” (Said Nursî, Külliyât I (28. Lem’a), s. 727)


GENÇ'ın Yazısı.