Hilal Söylemez

Hukuk Fakültesini nasıl kazanıp okuduğunu anlattı. Çocuk Esirgeme Kurumu’ndaki memuriyetini; azmini, coşkusunu, yaşama sevincini, insanlara yardım etme şevkini. İnançları uğruna bedel ödemesi gerektiğini, insanın; işinden atılırken. “Hiçbir engel Kuran okumaya engel değil” dedi, konuşmasını bitirirken.

Genişçe bir salona toplanmıştı öğrenciler. Karşıda sahnede, masanın ardında bir konuşmacı oturuyordu. Önünde normal kitap boyutunun 8-10 misli, devasa bir kitap duruyordu. Saygıyla açtı kitabı, parmaklarını gezdirdi satırların üzerinde. Bembeyaz sayfalar üzerinde gezinirken parmakları dile geldi, söyledi kelamı.

Bir öğrenci, hayretini dile düşürdü de şaşkınlıkla; “üzerinde yazı bulunmayan bomboş sayfaları okuyor” dedi.

Doğruydu, kağıdın beyazına, mürekkebin karası bulaşmamıştı. Sayfalar, yan yana gelip anlamlı bir ses oluşturacak harflerden mahrumdu.

Doğruydu, yazısı yazılmamış kitabı okuyordu, konuşmacı. Hem de parmaklarıyla.

Parmaklarının uçlarında olmalıydı, konuşmacının gözleri. Peki ama kitabın yazıları neredeydi.

Okunan kelam, aşinası olunan kelamdı. Satırların üzerinde gezinirken gözlerimiz, dilimize düşen kelam...

Anlamaya çalıştı öğrenciler. Konuşmacı, görme engelli bir insandı. Görme kabiliyeti, gözlerinden alınıp parmak uçlarına verilmişti. Kitabı, parmak uçlarının tanıdığı alfabeyle yazılmış, kabartma Kuran’dı.

Hayretleri hayranlık derecesine yükseldi öğrencilerin. Okumayı bitirip kitabı kapattı, konuşmacı. Gülen yüzüyle, insanın içini ışıtan sesiyle tatlı tatlı konuşmaya başladı. Öğrenciler, az evvel şahidi oldukları mucizenin etkisiyle donup kalmışlar; aynı zamanda anı ölümsüzleştirmek isteyen bir hevesle konuşmacıya kulak kesilmişlerdi.

Kendi halini, öğrencilerin algılama düzeyinde anlaşılır kılmaya çalışırken konuşmacı, aslında her birimiz, potansiyel birer engelliyiz diyerek söze girdi; bir sabah uyandığında, güne gözlerini açamayan bir öğrencisinin hikayesini düşürdü gönüllere. Sonra korkunun yol açtığı bir şokla görme yetisini kaybeden bir insanı misal verdi.

Görebilmekle görememek arasındaki incecik çizgide gidip geldi küçücük yürekler. “verilenin” farkına varıp, şükrü kuşandı gönüller.

Kendi hayatındaki direnç noktalarını anlattı bir bir. Engelleri nasıl aştığını.

Diri bir gönüldü konuşan; diriltici bir soluk olup, gönüllere dokundu.

Hukuk Fakültesini nasıl kazanıp okuduğunu anlattı. Çocuk Esirgeme Kurumu’ndaki memuriyetini; azmini, coşkusunu, yaşama sevincini, insanlara yardım etme şevkini. İnançları uğruna bedel ödemesi gerektiğini, insanın; işinden atılırken.

“Hiçbir engel Kuran okumaya engel değil” dedi, konuşmasını bitirirken.

Bütün salon, tek bir yürek olup bu cümlede attı. Bütün salon, tek bir ağız olup bu son sözü tekrarladı; sözün hayata değdiği yerde...


GENÇ'ın Yazısı.