Bu Dramda Başrôl Cağaloğlu
Sait Aktaş / Genç Haber Merkezi
Ulusların canlı hâfızalarından biri de şüphe yok ki kültürleridir. Yeryüzündeki tüm milletlerin kültürü birbirinden farklılık arz etmektedir. Bazı uluslar sâhip olduğu zaman içinde belli deneyimlerle kazandıkları kültürel yapı ile bir medeniyet tasavvuru geliştirmişlerdir.
Yüzyıllar boyu birçok medeniyete beşiklik etmiş olan Anadolu bu açıdan dünya nezdinde önemli bir kale teşkil etmektedir. On asır önce bu topraklara gelen Türk kavmi, bu toprakların daha önceden sâhip olduğu kültürel konumuna kendi karakteristiğini ilâve etmesiyle bu zenginliğe zenginlik katmıştır.
Evet! Buraya kadar anlatılanlar önemli. Bunun bir de acı tarafı var: Maalesef son yüzyıllık dönemde bu durum aksi bir hâl almış gidiyor.
Kökeni batı olan medeniyet adı altında bir talan misyonu üstlenen modernizm akımının dayatması neticesinde bâzı toplumlar bu durumda ya da yavaş yavaş bu duruma geliyor. Biz de bu durumdan nasiplenmişiz bir şekilde.
Bundan hareketle son yüzyılda kültürel değerlerimizi, tarihî eserlerimizi yağma girişiminde bulunuyoruz. Böyle değerlerimize ya ilgisiz kalmışız ya da dönemin şartlarına göre çıkar elde etme amaçlarıyla hareket ederek yok olmasına neden olmuşuz.
İstanbul şehri, misyonu açısından bu ızdırâbı en çok hissedenlerden. Hem yakın geçmişte hem de şu anda bu durumdan ciddî hasarlar hissetmiş. Şimdilerde bu hasardan en çok etkilenen Fatih ilçesinin sınırlarındaki Cağaloğlu semti. Bizans ve Osmanlı tarihinde önemli bir durak olan Cağaloğlu, Cumhuriyet döneminde Türk basın merkezi konumunu taşıyordu.
Taşıyordu… Ama son yirmi yıllık süreçte Cağaloğlu diğer özellikleriyle beraber bu özelliğini de yavaş yavaş yitirmeye doğru gidiyor. Eski zamanlardan taşıdığı tarih özelliği ve yakın dönemin önemli kültür mekânı son zamanlarda kapitalist sistemin yoğun şekilde taarruzu altında kalmış durumda.
Bir zamanlar basın ve yayın dünyasının kalesi görünümdeki Cağaloğlu günden güne bu özelliğini yitiriyor. Otuz yıl öncesiyle kıyaslayacak olursak bugün Cağaloğlu’nda herhangi bir gazetenin binasına rastlayamıyoruz. Yayınevleri de bu durumdan nasibini alıyor. Bugün o mekânda yayınevi sayısı neredeyse parmaklarımızın sayısı kadar. Daha önceleri yayınevlerinin merkezi konumundaki Cağaloğlu’nun, bu özelliğini Beyoğlu’na kaptırdığını söylememiz yanlış olmayacaktır.
Bunun sebeplerinden biri de bu bölgenin turistik mekân özelliğine de sâhip olması. Mevsim fark etmeksizin yoğun şekilde yabancı turistlerin uğrak mekânı olan Cağaloğlu bundan vazife çıkaranların sâyesinde ticarî amaçlar uğruna kurban edilmiş. Basın ve yayın dünyası ise bu durumdan mağdur olmuş. Gazete binalarının, yayınevlerinin yerini artık oteller ve lüks lokantalar almış. Her gün yeni bir otel imarı planlaması ile hanlar, tarihi binalar yıkılıyor. Bu durumdan en son nasibi Başbakanlık Devlet Arşivi almış. Arşiv binasının yerini yakın zamanda lüks bir otel alacak herhâlde. Arşivlerden yararlanmak isteyenler ise bundan böyle Kâğıthâne yoluna düşecekler. Bu duruma tepkiler gelse de durum değişmedi.
Evet! Ticarî fayda canlı bir kültüre fedâ ediliyor. Yakın zamanda Cağaloğlu nasıl bir hâl alacak endişeyle bekliyoruz. Bu yağmayı durdurmak için kültür, tarih, sanat alanlarında vazife üstlenen kurum ve kuruluşlar bir an önce seferber olmalıdır ve durumun daha da kötü bir hâl almaması için çözümler üretmelidirler. Kısa bir süre içinde harekete geçerler de bu duruma çözüm getirme noktasında girişimlerde bulunurlarsa en azından tahribatın biraz daha azalmasını sağlayabilirler. Cağaloğlu sâhip olduğu misyonu kaybetmemeli. Bu durumdan ızdırâb duyan herkesin dikkatine sunulur!
GENÇ'ın Yazısı.