Where Are You From?
Hepimizin malumu, ülkemiz turizm açısından çok zengin bir ülke. Her yıl yaklaşık sekiz ile on milyon arası turist ziyaret etmektedir bu cennet vatanı. Dünyanın neredeyse her ülkesinden devamlı bir geliş gidiş söz konusu. Özellikle Asya ülkeleri bu konuda başı çekiyor. ( Ne yana baksanız kısa boylu, çekik gözlü birilerini görebilirsiniz :)
Bu güne kadar yüzden fazla turistle doğrudan iletişimde bulunmuş ve onlarla en az yarım saati birlikte geçirmiş biri olarak bu konuda bazı şeyleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birkaç yıl önce, Aksaray-Eminönü tramvayında arkadaşlarımla beraber Sultanahmet`e doğru gidiyorduk. İçerisi gayet kalabalık ve sıkışıktı. Yolculuk sırasında gözüm iki yabancıya ilişti. Yardıma muhtaç gözlerle etrafa bakıyorlardı. Yanlarında da iki büyük bavul vardı. Derken tramvay Sultanahmet durağına yaklaştı ve kapılar açıldı. Baktım ki nerede ineceklerini bilmiyorlar. Hemen yanlarına yaklaşıp, nereye gittiklerini sordum. Sulatanahmet`te ineceğiz deyince kapılar kapanmadan acele edip inmelerini söyledim. Heyecanla bavulları indirmeye çalışırlarken zorlandıklarını görünce hemen elimi atıp yardım ettim ve zar zor dışarı çıkmayı başardık. Ayaküstü kısa bir konuşma geçti aramızda. O sırada arkadaşlarım “hadi hadi acele et” diye sesleniyorlardı tramvayın çıkışında. İki arada bir derede kalmıştım. Turistlere yardım mı edeyim yoksa arkadaşlarla yoluma devam mı edeyim? Ben bu tereddüt içindeyken bir adam geldi ve turistlerle iletişime geçti. Gözüm pek tutmamıştı adamı. Ama benim tereddütüm yüzünden turistler de ister istemez kendilerine kalacak yer bulabileceğini söyleyen o adama takılmışlardı. Derken ayrıldık ve ben onları keşke orada bırakmasaydım diyerek yoluma devam ettim. Daha sonra onlardan bir mail aldım ve pişmanlığım bir kat daha arttı. Ne olduğunu söylememişti ama bana hayatım boyunca unutamayacağım bir söz söylemişti: “Bir insanı tanımak bir ülkeyi tanımakdan daha önemli ve anlamlıdır. O küçücük yardımların dahi bizim için o kadar büyük bir anlam ifade etti ki anlatamam. Ama yine de şunu söylemek istiyorum: bizi o gün bırakmamalıydın. Unutma, yabancı insanların sana ihtiyacı var ve onlara yardım et.”
Gayet açık ve net bu ifadelerin ne kadar doğru olduğunu ilk yurt dışı seyahatim olan Şam`da daha iyi anlamıştım. Orada benimle konuşan, yakınlık gösteren herkes o kadar anlamlı ki şimdi. Hâla Şam deyince, çok az dahi olsa iletişime geçtiğim insanlar, tebessüm eden çehreler geliyor aklıma. Sanki Şam, ete kemiğe büründü ve o insanlar şeklinde görünüyor artık.
Kendi şahsımda tecrübe ettiğim bu deneyimlerden sonra ülkemize gelen turistlerin birçoğunun bizlerden küçük bir tebessüm dahi olsa yakınlık beklediğini bir daha söylemek istiyorum. Her ne kadar soğuk gibi görünseler de, bu tavrın yabancı bir ülkede ister istemez gelişen bir tutum olduğunu unutmamak gerekiyor. Ve gereksiz utanmalarla onlardan uzak durmanın da hata olacağı kanısındayım. (Evet, eskiden kendimde de dahil birçok arkadaşta gördüğüm şey, utanma ve çekinme gibi belirtiler. Kararsızlıklık içinde kalıyordum. Konuşayım mı konuşmayayım mı? Korkmadan konuşmak gerekiyormuş ama daha yeni anlıyorum.) Bırakın az çok İngilizce bilmeyi hiç bilmiyorsak bile bile hal dili ile birçok şey konuşabilir ve paylaşabiliriz. Yeter ki kendimize güvenerek bir selam verip yaklaşalım yanlarına. Tebessüm edelim. Bizi memnuniyetle karşılayacaklardır. (Oİstisnalar kaideyi bozmaz. Oumsuz sonuçlar olursa beni suçlamayın :) Çünkü bunu biz yapmazsak, yapabilecek art niyetli insanlar da mevcut. Biz eğer bana ne, ben çekinirim, ne konuşayım, ne gerek var diye geri adım atacak olursak o boşluğu başka türlü doldurmaları söz konusu olacaktır ve bu da büyük bir kayıp demektir aslında. Unutmayalım ki bir ülkeyi, o ülkenin dinini, karakterini sizin üzerinizden modelleyecek ve bu izlenimleri onlar için çok büyük anlam ifade edecek o kadar çok turist var ki ... Bu konuyla ilgili çok hoşuma giden bir ayeti de sizinle paylaşarak sözlerimi bitiriyorum: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık...”(Hucurat 13)
Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.