Bir evdeki bazı eşyalar ve bazı köşeler, ev halkını bize tanıtmakta pek de konuşkan davranırlar. Yeni bir eve adımımızı attığımızda, kanepe üzerindeki yastık, pencere önündeki çiçekler, kitapların dizildiği raf bir şeyler fısıldayıverir hemen. İçimiz ısınır ya bazı evlere hemencecik, işte muhtemeldir ki bu veriler bize aşina geldiği içindir. Bu ilk izlenimin sonrasında bazen daha derin kuytular çıkabilir karşımıza. Artık samimiyetimizin derecesine göre, çaldığımız ve bize açılan kapılar miktarınca gizli bazı köşelere buyur ediliriz. Her genç hanımın da böyle özel eşyaları vardır diye düşünürüm, onu bize anlatan.

Hanım eli değen defterler, ajandalar, boy boy kutular ve çekmeceler... İçinde öyle kendine has dünyalar barındırırlar ki onları karıştırırken, kapalı çarşıların sokaklarında kaybolur gibi keyif alırsınız. İşte burası keder sokağı, şuradakiler yoksa ağlayan kaldırımlar mı? Şu çeşme çocukluk mu akıtır kurnasından? Ya bu işlemeler, hangi hayalin satıra düşmüş nakışlarıdır?

Evimizin bu köşesini işte böyle eşyaların kabulüne has kıldık. Ahşap sehpanın sırma örtüsü, hepsini ağırlamaya hazır. Sizler de bir eşyanın dilinden bizlere yazabilir, sizdeki yansımalarından bahsedebilirsiniz. Düşlere düşülmüş günlerden bir not düşebilirsiniz bu sayfalara. Makbul sayarız. 

İçtikleri hep hûn-ı ciğerdir fukarânın

Şeyhâ, kerem et, hâtır-ı rindâne dokunma

Esrar Dede


Rabia Gülcan Kardaş'ın Yazısı.