Zulüm ilelebet payidar olmuyor. Ne kadar güçlü olsanız da bir gün geliyor o bükülemez denilen eli bükmeye, sonsuza kadar süreceği vehmedilen gücü sonlandırmaya bir kıvılcım yetiyor...

Tunus’un devrik lideri Zeynelabidin bin Ali, ülkesinden kaçmadan hemen önce, 23 yıllık sultasını, Ortadoğu’da görmeye alıştığımız şekilde ilanihaye sürdürebilmenin “yasal yollarını” yapmakla meşguldü. Kuaför çıraklığından gelip, devletin imkânlarını alabildiğine kullanarak tüm sülalesini krallar gibi yaşatma başarısını (!) gösteren nam-ı diğer “Kartaca Kraliçesi” karısı ile birlikte ahir ömürlerine dair de tozpembe hayaller kuruyordu. Ama “diplomalı işsiz”lerden genç bir seyyar satıcı çıktı, kendi canı pahasına olsa da Kuzey Afrika’nın en despotik, en güçlü liderini alaşağı eden süreci başlattı.

Tunuslu diplomalı işsiz Muhammed Buazizi, yaktığı kıvılcımla sadece Tunus’un demir yumruklu diktatörünü devirmedi aynı zamanda halklarına kan kusturan otoriter tüm Arap rejimlerinin eteklerini tutuşturdu...

Sadece, okullarda ve kamuya ait alanlarda değil bir dönem sokakta bile başörtüsünü yasaklayan Ortadoğu’nun en despot liderinin, bir halk ayaklanmasıyla devrilmesinden bu yana sıranın diğer Arap rejimlerine gelip gelmeyeceği tartışılıyor.

Ortadoğu’ya ilişkin siyasi analizlerde bulunan herkesin ortak kanaati şu ki, Tunus’taki halk isyanı, yönetimlerinden rahatsız tüm Arap halklarına bulaşma potansiyelini fazlasıyla taşıyor.

Çünkü Tunus halkını isyana götüren, yoksulluk, yolsuzluk, hayat pahalılığı, işsizlik, antidemokratik siyasi yapı gibi bütün gerekçeleri bölgenin neredeyse tüm Arap halkları yaşıyor. Hem de fazlasıyla…

Hatta bazı yönleriyle Tunus halkı, pek çok Arap halkının yaşadığı şartlardan çok daha iyi şartlarda yaşıyorlardı. Evet, Tunus halkı ekonomik sıkıntı içerisindeydi, gençleri işsizdi. Yolsuzluklar ayyuka çıkmıştı. Ama Tunus, Arap ülkeleri arasında en kötüsü değildi. Tunus vatandaşlarının alım gücü Libya, Mısır ve Ürdün’den daha iyiydi. Doğal kaynakları zayıf bu ülke, büyüme oranlarında doğalgaz ve petrol zengini komşusu Cezayir’i geçmiş durumdaydı.

Bugün pek çok bölge ülkesi ekonomik anlamda Tunus halkının yaşadığı sıkıntıların çok daha ötesini yaşıyor. Siyasi olarak ise tüm Arap dünyası benzer kaderi paylaşıyor. Hemen hepsinin başında 25-30 yıldır enselerinde boza pişiren otoriter yönetimler bulunuyor.

Fas’tan Mısır’a bölgedeki otoriter rejimler tarafından yönetilen ülkelerin hepsinin ortak bir noktası daha var; eğitimli işsiz gençlerin sayısının her geçen gün artması. Mesela, Tunus’ta beş Tunusludan biri 15-24 yaş arasında ve bu gençlerin %30’u işsiz. Üniversite mezunları arasında bu oran çok daha yüksek.

Bu anlamda Mısır’ın durumu çok daha vahim. Mısırlı gençlerin işsizlik ve ekonomik zorluklar nedeniyle evlilik yaş ortalaması 30-35’lere ulaşıyor. Tüm Ortadoğu’nun ortak vakası olan bu gençlerin diğer ortak bir yönü çağın iletişim organlarını alabildiğine kullanmaları. Yani otoriter rejimler eskisi gibi artık istedikleri haberi istedikleri kadar halklarına duyurmaya da duyurmama imkanından mahrumlar. İnternetten bilgi paylaşımı bazen devletler tarafından engellense de tamamen susturulamıyor.

Sonuç olarak Ortadoğu’nun totaliter rejimleri ya Tunus örneğinden dersçıkartacak ya da Zeynel Abidin örneğini er ya da geç yaşayacaklar.

Sonuç olarak Ortadoğu’nun totaliter rejimleri ya Tunus örneğinden ders çıkartacak ya da Zeynel Abidin örneğini er ya da geç yaşayacaklar.


Beytullah Demircioğlu'ın Yazısı.