Üç Senedir Babayım...
Dürüst bir insan daima çocuk kalır. / Sokrates
Bizim büyük oğlan geçtiğimiz aylarda üç yaşını doldurdu. Bu, üç senedir “baba” olduğumun bir göstergesi aynı zamanda. Daha doğrusu “babalık yapmaya çalıştığımın.” Çünkü hakkıyla baba olmak gerçekten de kolay değil…
Geride kalan üç sene ne ifade ediyor benim için? Neler yaşadım, neler öğrendim? Bunları özetlemek çok zor, anlatmak güç. Lakin yine de, gönlümden geçenleri birkaç madde hâlinde sıralamak isterim.
✸ Samimi söylüyorum, çocukları biz büyütmüyoruz, onlar bizi büyütüyor.
✸ Erkek çocuklara Arapça’da neden “mahdum” (kendisine hizmet edilen) denilirmiş iyice anladım. Gerçekten de doğdukları andan itibaren tek bekledikleri şey “hizmet” oluyor.
✸ İnsan baba olduktan sonra, uzun bir müddet çıkışı olmayan bir tünele girmiş gibi oluyor. Ve o tünel size, her 100 metrede bir, hayatınızın bundan sonrasını planlarken yalnız olmadığınızı, keyfinize göre davranamayacağınızı, sorumluluklarınızın arttığını hatırlatıyor…
✸ Her insan nasıl da “biricik” çok net görmüş oldum. Bir yaşındaki çocukta bile “kendisi olduğuna ve farklı yaratıldığına dair” bir his var, buna şahit oldum. Bu yüzden de yavrularım bana benzesinler diye bir çaba içinde olmadım. Güzel ve hayırlı olan ne ise göstermeye çalıştım gücüm yettiğince, geri kalan tüm alanlarda “kendisi olması ve kendisi kalması” için genişlik gösterdim.
✸ Güzel çocuk büyütmenin okumakla ya da akademik kariyerle doğrudan bir ilişkisinin olmadığını gördüm… Sabretmem gereken birçok yerde sabırsız davrandım, şimdi ise elimde pişmanlık kaldı…
✸ Bir çocuğu “olgun ve âkil” bir kişi gibi düşünmek, beraberinde birçok sıkıntıyı da getiriyor. Çoğu zaman bunu yaptığımız için, ortaya çıkan en ufak hatalarında bile anlamsız bir kızgınlık içinde oluyoruz, gereksiz yere hem onları hem kendimizi üzüyoruz. Zaman ilerledikçe eski günlere dönüp “ne gerek vardı da kızdım ki yavrucağıza” diyeceğiz kendimize…
✸ Sabahları evden çıkarken, geride acı acı ağlayan iki yavru bırakmak çok hüzün veriyor bana. Bu hüzün bazı zamanlar tüm günümü olumsuz bir şekilde etkiliyor. Ne çocuklar ağlasın, ne de ben üzüleyim diye, genelde sessizce ve kimseye görünmeden çıkıyorum evden.
✸ Sevgi, huzur ve mutluluk. Bu üçü, bir çocuğun en büyük gıdası. Sevilmek istiyor çocuklar. Aynı şekilde anne ve babasının birbirlerini sevip sevmediğine dikkat kesiliyorlar. Huzur istiyor çocuklar. Ebeveynlerinde de huzur var mı yok mu gözetliyorlar. Ve mutluluğa her daim açlar, muhtaçlar. Hem kendilerini mutlu edecek şeylerin peşindeler, hem de anne ve babalarının gülen yüzleri bir an olsun solmasın istiyorlar.
✸ Başka türlü olsun diye çok istedim ama olmadı. Bizim çocuklar da milyonlarca çocuk gibi dört duvar arasında yani kutu gibi bir evde büyüyor. Ve bu onları fena hâlde daraltıyor, sıkıyor, bunaltıyor. Mutsuzluklarının ve gerginliklerinin temelinde çoğu zaman bu var. Sokağa çıkamıyorlar doyasıya, gönüllerinden geldiği gibi davranamıyorlar. Toprakla buluşamıyorlar, tabiattan uzaklar…
✸ Allah’ın sonsuz kudretinin ve merhametinin en açık tezahürü, son üç senedir “çocuklar” benim için. Nasıl büyüyorlar, kazalardan ve belalardan nasıl da korunuyorlar anlamakta güçlük çekiyorum, hayretler içinde kalıyorum…
✸ Bazı zamanlar, saf bir şekilde “canım falan şeyi çekti” diyor büyük oğlan… O anda içime öyle bir merhamet doluyor ki, istediği şeyi hemen gidip alasım geliyor. Eğer gece geç saatlerde isterse, ertesi gün mutlaka istediğini getirmeye çalışıyorum. Biliyorum ki onun sevinmesi rahmettir bana, berekettir…
✸ “Çocuğun dili” diye bir şey var. O dili çözmeden babalık olmuyor, bunu artık adım gibi biliyorum. Ve bu dil, her çocukta farklı özellikler gösteriyor. O dili bulup, o dile aşinalık kesbedip, öyle girmek gerekir gönüllerine. Bu konuda alacak yolum var daha…
✸ Hocamın biri “çocuklar her şeyi anlıyor” demişti. Hatta daha da ileri gidip, “anne karnında bile hissediyor, duyuyor” diye eklemişti. Bunu üç sene içinde aşikar bir şekilde gördüm. Bizim anlattığımızdan çok daha fazlasını anladıklarını fark ettim, sadece olan bitenleri izleyerek bile çok şeyi hissettiklerine şahit oldum.
✸ Anneler olmasaydı, çocuklar perişan olurdu… Bu tatlı yükü onlar kadar güzel çeken olamazdı çünkü… Bir türküde geçen o sözler, ne de anlamlıymış gerçekten: “Analar çeker yükü, kimsenin bilesi yok…”
✸ Çocuklar kalbimi büyüttü sanki. Karşılıksız sevgiyi daha iyi anlamamı sağladılar. Sadece varlıklarını düşünmek bile içime tarifsiz bir duygu veriyor. Bir parçam gibiler, elim, ayağım gibi… Ağızlarına giren her lokmayı ben yemişim gibi hissediyorum…
✸ Bir baba olarak, yavrularıma “güzel ahlaktan” daha büyük bir miras bırakamayacağımı biliyorum. Bu anlamda muvaffak olabilmek için Allah’tan güç ve kuvvet istiyorum, çabalıyorum…
✸ En büyük korkum ise, kendi kusurlarımın ve hatalarımın, çocuklar üzerinde menfi bir tesir uyandırması. Daha çok küçükler… Yapacağım hatalar, göstereceğim kötü örneklikler, şahsiyetlerinin ayrılmaz bir parçası olabilir, geleceklerini olumsuz anlamda etkileyebilir. Bu anlamda Rabbime sığınıyorum, onların tertemiz gönül dünyalarını zedelememek için gayret ediyorum…
Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.