Evrim konusu hakkında ``çürütme veya tartışma`` ortama girmekten Genç Bilim’de bilhassa kaçınıyoruz.

Çünkü tecrübe ettik ki, öğrenim hayatı boyunca (lise, üniversite vs.) ``Evrim konusu`` ile bir şekilde karşı karşıya gelen insanlar eğer ortaya konan ve “bilimsel” (!) diye nitelenen evrim konusunun detayları hakkında yakîni bir bilgisi yoksa, ortaya atılan ve “kanıt” (!) diye öne sürülen her ‘’hayale’’ gerçek olarak bakabilmektedir... İnsanlarımız üniversitelerin ``evrimci dayatma`` ortamına maruz kaldığında çok sert bir çelişki içerisine düşebilmektedir.

Bunun üzerine liseden üniversiteye, bilimin en doruğa ulaştığı Amerika’da dahi traji-komik şekilde karşılaşıyoruz ve evrim hakkında ``bilimsel`` (!) bir bilgiye sahip olmayanların ne hatalara ve yorumlara düştüğünü görebiliyoruz...

Bu nedenle evrim konusunun üstünü kapatmaktansa, herkesin ihtiyaç duyabileceği detaylara kadar inmenin yararlı olacağını umuyoruz... “Yaratılış ve Evrim” görüşlerinin arasına, iki tarafın da sanki gönlünü alıcı bir fikir daha eklendi: “Yaratıcı tekâmül” yani “Evrimci Yaratılış”…

``Var oluş kavramı üç şekilde izah edilmiştir tarih boyunca. Materyalist -naturalist- (yani evrim görüşü), ikincisi metafizik olarak üçüncüsü ve kendisinin savunduğu Yaratıcı tekamül (evrimci yaratılış)...`` 

Ancak bu üçü arasındaki uçurum farklarını görmeden geçmememiz gerekmektedir. Çünkü materyalist yani maddeci görüş (evrim) şu anki bilimin laboratuvarda yapıldığı şekliyle, evrim görüşü ile açıklanmaya çalışılır... Bu görüş yine kanıtlanmış ve bilimsel bir gerçekliği var şekliyle sunulmaktadır. Ve yaratıcı tekamül fikri ise sanki ``evrim doğrudur ve bizim bunun karşısına çıkarabileceğimiz bilimsel bir fikrimiz yoktur; ama yaratılışı da inkâr edemeyiz. Öyleyse hem yaratılış sıfatını hem de canlıların tesadüfî ve üstün olanın zayıfı diskalifiye etmesine (yani kâinatta savaş esastır, yardımlaşma ve merhamet yoktur) dayalı evrimi kabul edip ‘’Evrimci Yaratılış” fikrini öne sürelim...

Bu fikrin aynısını, 2011’de Vatikan`da da kabul edildiğini belirtmeliyiz…

Ancak Evrimci Yaratılış görüşü de bilimden çok uzak kalarak, sadece varsayımlara bağlı olarak sanki içgüdüsel bir acziyet içerisinde anlatılmaya çalışılmaktadır...

Yani bilimin batı tarafından yapıldığı ve hatta bilimsel yöntemlerin ve bilim felsefesinin batı insanları tarafından yönlendirildiği bir dünyada bilimden o kadar uzak kalmışız ki, insanların ortaya attığı (ve emin olun acziyet içerisinde savunmaktan başka bir cevaplarının olamadığı) evrim görüşüne bilimsel yöntemlerle bir cevap veremediğimiz için ayetleri farklı (!) yorumlayarak Evrimci Yaratılış’ı savunmaya mecbur bırakılmışız...

Oysa ki, tam bu noktaya yine Batılı bir bilim insanı olan Michael Behe çok güzel izahlar eklemiştir. 

Bilimsel yöntemler şu sıraya göre gerçekleşir:

Bir düşünceniz vardır... Eğer A ile B bir araya getirilirse sonuç olarak C oluşur. Sonra deneyini veya gözlemini yaparsın. Ve doğru ise artık bu hipotez gerçeğe doğru yol almış olur.

Ancak evrim, bunun ilk basamağını dahi geçememiş ve her bilimsel keşife mecburen yeni kılıflar bulmak zorunda kalmıştır.

Ancak şu anki Müslüman araştırmacılar, bilimin B ile başlayan kısmını çok yalnız bıraktıklarından B/ilimin ortaya attığı fikirlere bir fikir katamamaktadır.

Evrim konusu ile hayatları boyunca karşılaşacak insaların Michael Behe’nin Evrimin Kara Kutusu (Black Box of Evolution) ve Evrimin Sınırı (Edge of Evolution) adlı kitaplarını okumasını şeddeli tavsiye ediyoruz. Satır satır, düşüne düşüne... Ama demiyoruz Michael`in her düşüncesi doğrudur, çünkü kendi fikirlerini sunduğu parçalarda “kendi dininin” etkisi vardır.

Yaratılışın bilim insanları tarafından reddedilmesinin tek nedeni kendi oluşturdukları neden-sonuç temalı bilim dünyalarına ters düştüğünden dolayıdır.

Ancak aynı zamanda biliyoruz ki 13.7 milyar yıl evvel Big Bang adıyla bilimsel olarak kanıtlanan (!) büyük patlamanın, yani yoktan varoluşun ``nedenine `` gelindiğinde yine susmaktadırlar.

Sadece bu örnek bile bilimin İslâm yurdundan nasıl sürüldüğünü, bedevileştirildiğini ve cahilleştirildiğini gösteren en büyük örnektir.

Evrimci Yaratılış fikrinde inşaların zamanla evrimleştiğini İnsan sûresinin ilk ayeti ile kanıtlanmaya çalışılıyor:

“Gerçekten insan üzerine dehirden (zamandan) öyle bir müddet geldi ki o zaman o, anılmaya değer bir şey değildi.”

Ayette belirtilen zamanın insanın evrimleşmesi için geçen zaman olduğu öne sürülmektedir. (yani ilk hücrenin bir şekilde(!) tesadüfen oluşması, sonra ilk basit (!) organizmaların oluşması, sonra maymuna ve sonra insana tekâmülen (!) varması...)

Bilimsel olarak canlılığın ortaya çıkması birkaç yüz milyon yıl öncesine dayanmakta ve insanlık tarihinin bu süre içerisinde çok küçük bir yer kapsadığı bu ayetle evrimci yaratılışçılar tarafından desteklenmeye çalışılmaktadır.

Ancak bu ayetin aslında canlı hayatının oluşabilmesi için yaklaşık14 milyar yıl geçmesi gerektiğini anlattığı ve insanlığın bu süre içerisinde adının anılmaya dahi değmeyeceği âşikârdır.

Bu noktayı Taşkın Tuna “Ol Dedi Oldu 1 ve 2” kitaplarında daha açık bir şekilde izah etmiştir.

Şu anki evrim teorisi, canlıların İnsan oluşumuna kadar on milyon yıl kadar geçmesi gerektiğini “kafadan hesaplayarak” söylemektedir. (bkz: filogenetik phylogenetics) 

Burada bir insanlığın değil tüm bir kâinatın, canlının yaşaması için, oluşması gereken şartlara ulaşması için gereken zamandan bahsedilmektedir. İşte o zaman insanın adından söz dahi edilmezdi...

Kaldı ki kâinatı evrimci görüş veya evrimci yaratılış görüşünün savunduğu şekliyle ele aldığımızda küçük bir örnek verilmesinin yararlı olacağını düşünüyoruz:

Kâinatın “0” anından itibaren patlamasıyla “bir evrenin” oluşabilmesi için olasılığın 6.02x1023 olduğu hesaplanmaktadır. Başka bir deyişle Avagadro sayısı...

Yani 10.000.000.000.000.000.000.000 kadar olasılıktan sadece “1” şekildeki patlama kâinatın oluşmasına sebebiyet verebilir.

Bu olasılık ne evrime -yani varlığın tesadüfen oluşmasına- ithaf edilebilir, ne de evrimden hâsıl olan evrimci tekâmüle…

Evrimci Yaratılış tezi bu bağlamda haşa (!) acziyeti hatırlatıyor...

Yoksa Allah her atoma hatta ``zerreden küçük ve zerreden büyük`` her şeyin oluşmasına gücü yetendir... Neden Evrimci Görüş ya da Evrimci Yaratılış gibi atomların tesadüfî çarpışması veya canlıların oluşması hatta insanda kemâle ermesini murad kılsın ? Tabii en doğrusunu Allah bilir...

Bir noktaya parmak basmadan geçmeyelim; Evrimci Yaratılış deyince hissettiğimiz ilk şey ``canlılar arasındaki benzerlik ve bunun sonucunda maymundan insanı sonuç verebilme olasılığı``...

Ve Evrimci Yaratılış görüşünün içinden çıkamadığı nokta da burası oluyor...

``Eee bilim dünyasında evrime inanılıyor (!), karşısına koyabileceğimiz Yaratılış inancımızı da biz bilimsel olarak (!) savunamıyoruz (sahi kaç yıl oldu bilimden boşandığımız (!)) Zaten canlılar arasında da evrimcilerin bilimsel olarak gösterdiği bir yakınlık söz konusu, öyleyse hem evrim doğru olabilir hem de Yaratılış...”


Cihan Taştan'ın Yazısı.