Bir Hüznün Hikayesi
Hilal Söylemez
“Ben kalbimin hüznünü Allah’a arz ederim” derken Hz.Yakup, dert ile derman arasından sıyrılıp çekiliyordu. İçinde bir yer dolup bir yer boşalırken; canının bir parçası, canını yaralarken; katil de maktul gibi can evinde otururken neticede her şey içinde olup biterken şikayeti kendindendi de kendine değildi arzı.
Bir hüzün hikayesiydi yaşadığı. Hüznü güzelleştirendi. Küçük Yusuf’un rüyasını dinlerken kalbi titredi. Bu bir peygamber rüyası. Rüyanın aydınlığında, yürünecek yolun sarpa sardığını gördüğü gibi düze çıkışını da gördü. Kendi yaşanmışlığı üzerine yeniden ve ilk kez Yusuf adına kendi payına düşen hüznü, uyku mahmuru gözlerinden alarak Yusuf’un razı oluşun sessizliğinde giyindi. Hüzünle sabır arasında, olacak olanın olmuşluğunda, sukunet tahtında bir bilgelikle hikayenin en sabit yerine yerleşti. Giden ondan, gelen onaydı. O, bütün bir hikayenin hayatiyetini üzerinde toplayan kalpti.
On bir yıldız, güneş ve ayın secdesinde, kalbinin vekaletini evrenin kalbine vermişti. Rüya dilinde güneşti. Onun aydınlığında aydınlanacak kalplerdeki karanlıklar.
“Kalp hüzünlenir, göz yaşarır ama dil kötü söyleyemez” diye çıkmıştı ferman. Kalp hüzünlendi. Göz yaşardı. Dil kötü söylememe gayretinde, sustu. Gücü kendine yeterdi insanın. Ağladı. Gücü gönlüne yetmedi. Ağladı. Ne çok gözyaşı damlası düştü. Gökten göze; gözden yere. Yine de nefes gibi adım gibi sayılı. Sayısı tamam olunca dindi. Ama bedeli ağırdı. Dostun yüzüne bakamayan bir çift gözün ağırlığını taşıyamadı.
Bilmek, teselliyi barındırmıyor. Çoğu kez harlandırıyor alevi. Yusuf’un kardeşi de Yusuf gibi gidip de dönmediğinde, Yusuf’un yokluğu büyüyor, Yakup’un dilinden düşen yine Yusuf oluyordu.
On iki kardeşten onu, ikisini Mısır’a taşıdı. Birini bilmeden, diğerini istemeden. Kaç kez gidip geldiler, Yakup’un şefkat ve sabrından Yusuf’un edebine. Yolculukla piştiler.
Götürenler getirdiler. Bir kır gezisine götürmüşlerdi. Haberini Mısır’dan getirdiler. Kervan gelmeden daha, gömlek yetişmeden kokusu çıkıp geldi Yusuf’un. Burnunda tütüyordu Yusuf, Yakup’un. Kokusu önce gömleği ardından geliyordu Yusuf’un. Gözleri önce Yusuf’u ardından veriliyordu Yakup’un.
Hüznün yakıştığı kalpti Yakup. Sevindi. Bir tahtın üzerinde. Yıllar sonra. Yusuf’la yan yana. Ömrünün son demleriydi...
GENÇ'ın Yazısı.