Ayşe Tunçayak Gündüz

Kıpır kıpır, enerji dolu bir dönem gençlik. Ayrıca bilerek isteyerek depresyona girmek için en uygun zaman dilimi. Gençken bunalım takılmanın bile tadı farklı. Meselâ böyle bir duygu hâli yaşarken arkadaşınızın sizin için aldığı çikolataya sevinip kendine gelen, duyguları coşup “hadi gel dünyayı kurtaralım” diyebilecek kadar gel-gitli ve enerjik…

Bu enerji, akıtılacak bir yol arar durur bu dönemde. Sistem bu enerjiye bir yol bulur. Ve der ki:

-İşte sana hayâl, üniversite ve kariyer…

Ve genç, enerjisinin çoğunu bu uğurda harcar. Öyle bir amaç haline gelir ki bu, başka amaçlara yer kalmaz. Ölüm unutulur, ölümden sonrası unutulur. Hattâ “Şu üniversitenin şu bölümündenim ya da şurada bu görevde çalışıyorum.” demek rütbe olur. Ahlâk bir tarafa kalsa, mesûliyetler unutulsa, zihin çalışır görünümünde uyuklar hâlini alsa bile ezberlediklerini çok güzel anlatan bir “entel” olup çıkılır. Bilgiler yüklenilip hamal olunur, kariyeri, üniversitesi, bölümü vs. etiketi olur, e her etiketi olanın da bir fiyatı olur. Ayrıca bir bakarsınız ki kendini aydınlatamayan bir aydın olunur.

Kariyer basamaklarına özeniyoruz, ağzımızın suyu akıyor da, mânâ basamaklarına neden uzaktan bakıyoruz? Neden birimiz de en büyük hedefim “Rabbimin beni sevmesi.” diyemiyoruz. Ben diyorum diyeniniz varsa dikkat etsin. İddia ispat ister. Yaşamımıza şöyle bir uzaktan bakarsak, en çok neyi istediğimizi görürüz. En çok neyin hayâlini kuruyoruz, zihnimizi en çok ne meşgul ediyor meselâ…

“Ben ikisini de çok istiyorum” diyenlere maalesef inanmıyorum. Çünkü biri amaç biri araç olmalıdır. Dünyadaki her şey Rabbe giden yolsa vâsıta olabilir ancak. Amaç halini alırsa büyüttüğümüz kavramlar için yaşar hâle geliriz. Yâni eleştirdiğim üniversite veya bir mevkîye gelme isteği değil. Bunların gereğinden fazla önemsenmesi ve helâl haram dairesine dikkat edilmemesi. Bir sınav için dua isteyen bir kıza, bir Allah dostunun, “Evlâdım sen bu dünya imtihanını kazanmaya bak” dediğini duydum. Açıklamak bana düşmese de “istikbâl” anlayışımızı, gelecek endişemizi dünya ile ne kadar sınırladığımızı gösteriyor bana göre bu cümle.

5-6 yıl kadar önce kariyere yönelik geleceğe dâir planlar yaparken, bir abla, “benim öyle şeylerle işim olmaz, ben Allah’ta kariyer yapmanın planlarını kuruyorum” demişti. Tartışmaya açık bir yanı bulunsa da “Allah’ta kariyer yapmak” ifadesi beynimin içinde yankılanmıştı âdeta.

Değişim sürecimin başında olmama rağmen öyle derinden etkilemişti ki bu söz beni. Dünyanın sadece âhirete hazırlanma yeri olmasının dışında başka bir amacı olmamasına rağmen, gönlümüz dünyaya taht kuruyor âdeta. Oyuncaklarla oyalanıyor, oynuyor gerçeklere bir türlü yönelemiyoruz. Keşke “Hedefiniz nedir?” diye sorduğunda biri “Efendim aslında fenafillah. Ama en azından mutmain olmadan ölürsem yaşadım saymam. Cehenneme lüzum kalmaz, zaten ben kendi kendimi yakarım pişmanlıktan.” diyebilsek.

Ben zaten hizmet etmek için okuyorum veya bir yerlere gelmeye çalışıyorum. İlim için, Helâl para kazanmak için şu için bu için diyerek bu yazıyı hiç üstüne alınmadan okuyan sen! Kendimle birlikte tam da sana söylüyorum bunları, gönlünü bir yokla diye. Elinden alınsa bunlar, ne tepki vereceğini bir düşün. Gerçi alınmadan da bilinmez ya, neyse…

Dünyada verilen nimetlerin hepsi bir araçtı, biz amaç haline getirdik. Gözyaşlarımızı neler için akıttığımız, yüreğimizi neler ile acıttığımız ne kadar önemli. Mesleğe de kariyere de ve daha nice dünyalığa da hak ettiğinden fazla değeri verirsek bu kavramların oyuncağı hâline geliriz. Ve değerinin üstünde değer verdiklerimiz, zamanla bizi şeraitin yani Allah rızasının dışına çıkarabilir.

Dilerim kariyer yolculuğumuz Allah’a olsun. Derdimiz dünya değil ukbâ olsun...


GENÇ'ın Yazısı.