M. Emin Büyükçoşkun

Yeni Sinemacılar grubunun son filmi Takva, sofu bir Müslüman olan Muharrem’in kendi halinde evi, işyeri ve tekkesi arasında geçen hayatının şeyhinin kendisine verdiği “dünyevi” görevle tarumar oluşunu anlatıyor. Çocukluğundan beri aynı dükkanda çıraklık yapan Muharrem’in baba yadigarı evi ve mensup olduğu tekkesi onun küçük dünyasının iki yuvasıyken, şeyhinin isteğiyle baba ocağını terk ederek tekkeye yerleşir ve dergahın akarlarının gelirlerini toplamaya başlar. Bu dünyevi görev Muharrem’in manevi dünyasını alt-üst eder. Gördüğü erotik kabuslar, yaşadığı korkular ve dergahın yükünü taşımanın verdiği stres Muharrem’in trajik sonunu hazırlayacaktır.

Modern yaşamın Müslümanlar üzerinde oluşturduğu baskıyı ve kapitalist bir sistem içerisinde mümin olarak kalabilmenin çelişkilerini yansıtan film, tarikat- sermaye ilişkileri üzerinden giriştiği sorgulamada maalesef yanlış noktalara odaklanıyor. Çizdiği tablonun gerçekçiliği, Muharrem’e yüklediği anlamsız sinir buhranları ve tüm bunların sebebiymiş gibi gösterilen tipik bastırılmış duygu gel-gitleri filmin anlatım örgüsünde derin gedikler açıyor. Tüm bunların yanında Muharrem’in delirişi atmosfer ve oyunculuk gibi sinematografik araçlar yerine uğultulu bir elektronik müzik ve klip estetiğini andıran ritmik bir montajla sanal bir şekilde yaratılıyor. Bu minvalde inandırıcılıktan uzaklaşan film, hedefini de ıskalıyor.

Anlatım dili ve bakış açısı Müslümanlar hakkındaki ön yargıları pekiştirmekten öteye geçemeyen Takva, takva sahibi bir müminin hikayesini anlatmaktan çok, hezeyanlarla dolu bir müridin portresini çiziyor. Filmin bu tercihi ise Türk sinemasında anlatılabilecek en esaslı meselelerden birinin üstünün çizilmesine neden oluyor. Ötekine karşı ön yargıları kırmaktan uzak bir gerçekçilik anlayışı içinde Takva, takva kavramını yabancılaştırmaktan öteye gidemiyor.


GENÇ'ın Yazısı.