Derdimize Sadakatimiz Kadar İnsanız
Dergimizi tanıttığımız bir TV programında, programcı bir ara müdahale etti: “Sesinizin yükseldiğinin farkında mısınız?” Sonra da ekledi: “Muhtemelen bu, önem verdiğiniz bir konu. Bunun üzerine konuşalım.” Sesim nerede mi yükselmişti? Tahmin edebileceğiniz bir konuda: “Derdimiz”den bahsediyordum.
Hayatta herkesin bir derdi var. Bizim de öyle. Derdimizin ne olduğunu daha ilk sayılarımızdan beri söyleyip duruyoruz zaten. Adam olmak, insan olmak, hodkamlığın ve bencilliğin altın çağını sürdüğü bu devirde fedakarlığa, hasbiliğe ve diğerkamlığa talip olmak… Hem de bunu kanımız damarlarımızda deli gibi akarken yapmak… Sürekli genç kalabilmek ve ebedi gençliği bulabilmek…
Farkımız derdimizin sadece niteliğinde gizli değil ama. Bizim, başkalarını derdimizle dertlendirmek gibi bir gayemiz daha var. Özellikle derdi en çok anlayabileceklere ulaşmak; onlarla buluşmak, bir dert kardeşliği oluşturmak istiyoruz. Isparta’dan yazan Burak Erdal gibi “içi yanan” arkadaşlarımızı bulmalı, ne yapılabileceğini konuşmalıyız. Dertleşmeliyiz ve sonra da derdimize çareler aramalıyız.
Biz derdimizi seviyoruz. Bilemediğimiz bir zamanda derdimizin şarkısı ile mest olmuş gönlümüzde bu derdin sızlayıp duruşu hayat emaremizdir; bunun farkındayız. Bitmemek, geri kalmamak, yorulmamak için derdimize muhtacız. Kalbimizin atması gibi, nefes alıp vermemiz gibi… İnsan olmanın gerçek anlamını kavramak ancak derdimize sahip çıkmakla mümkün. Bunu bilip, bunu söyleyeceğiz. Bu, duyduğumuzda kalp atışlarımızı hızlandıran şarkımız olacak. GENÇ olduğumuzun ve GENÇ kaldığımızın ispatı, dert yüklü şarkımıza sadakatimizde yatacak.
***
Kırıkhan, Ordu, Balıkesir, Isparta… Buradaki arkadaşlarımızın gayretlerini gördükçe sadece sevinmekle kalmıyor, omuzlarımıza yüklenen sorumluluğa bakıp hiç tükenmeyecek bir gayreti kuşanmamız gerektiğini de anlıyoruz. Dert kavi, yük ağır, yol uzun… Ama ne gam: “Dertdaşlar”, sözü doğru anlayan kardeşler ve aynı hisle çarpan gönüller var. Daha da önemlisi şu: Aynen Kırıkhan’dan Abdullah Durusoy’un dediği gibi: “Buraya bak ağam, biz “GENÇ”iz.”
***
Fotoğraf yarışmamız sona erdi. Sonuçları Nisan sayımızda ilan edeceğiz. Güzel bir katılım oldu. Mesaj kutularımız sizlerden gelen fotoğraflarla doldu, taştı. Jüri üyesi arkadaşlarımız zorlanacaklar ama buna değdi doğrusu. Sağ olun, varolun. Daha cazip hediyeler ve daha ilginç konularla yarışmalar düzenlemeye devam edeceğiz.
***
“Kampüs Muhabirimiz Olur musunuz” çağrımızın yankılarını almaya devam ediyoruz. Liseli kardeşlerimizden “Bizden neden ‘Lise Muhabiri’ olmasın?” şeklinde hafif sitem dolu mesajlar geliyor. Onlara hayır diyecek halimiz yok. Buyurun, hodri meydan: Yazın, gönderin, yayınlayalım. Bir de “Liseliler” sayfamız olsun. Liseliler oradaysa GENÇ ve sayfaları da burada. Hadi görelim sizi…
***
Her geçen sayıda daha zenginleştiğimizi fark ediyorsunuzdur. Bu işin talebeleri olarak kaldığımız müddetçe –ki öyleyiz- daha iyi ve daha güzele doğru yürüyüşümüz devam edecek. Yol kat ettikçe de sadece dergi sayfaları ile sınırlı kalmamamız gerektiğini, daha farklı proje ve faaliyetlere yönelmemiz gerektiğini de görüyoruz. Çok yakında bunları sizlerle paylaşacağız.
***
Mart Çanakkale ayı. Orada yedi düvele karşı vatanlarını ve imanlarını savunup şehit olanlar, toprağın altında ölü yatmıyor, görevlerine devam ediyorlar. Kendilerini ziyarete gelenlere, uğruna savaştıkları mukaddesat ve maneviyatın burcu burcu kokusunu tattırıyorlar. Mart, Çanakkale’de ebedi gençliği bulanları yad etme ayı. Mübarek olsun.
Bir sonraki sayıda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun.
Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.