Alternatif Gündem...
Sait Aktaş / Genç Haber Merkezi
Mayıs ayının son haftasında bulunduğumuz şu günler aynı zamanda tarihî ve siyasî gündemlerle dolu bir hâlde. İlkbahar mevsimini geride bırakarak, yaz mevsimine gireceğimiz günlerde önemli gelişmeler yaşanmakta. Hafta başından 27 Mayıs darbesinin yıl dönümü, iki gün sonrasında İstanbul’un fethinin 560. yılı ve dün de Avrupa ve Asya kıtasını birbirine bağlayacak yeni köprü çalışması.
Özette beyan edildiği üzere harâretli günler. Özellikle dün inşâ edilmesi plânlanan yeni köprünün adının “Yavuz Sultan Selim” olarak açıklanması, tartışmaları da beraberinde getirdi. Toplumun bâzı kesimleri bu ismin yeni köprüye verilmesine tepki gösterdi. Tartışmaların sonu nereye gidecek netîcesinde herhangi bir değişiklik olacak mı? Buna ilerleyen günlerde şâhitlik edeceğiz. Şu ânda konumuzun dışında olduğu için fikir beyan edilmeyecektir.
Harâretin dozu yüksek olan şu günlerde biraz gündemden uzaklaşıp daha farklı bir konuya temâs edelim. En azından gündemi tâkip edince bıkkınlık duyanlar için güzel bir çözüm olacaktır.
Yukarıda bahsi geçen konuların dışında diğer bir konuda Avustralyalı aktör Russell Crowe’un İstanbul ziyaretiydi. Bu ziyarete binâen paparaziler de bir dakika Crowe’un peşinden ayrılmadılar. O, nereye gidiyorsa dakika dakikasına görüntülemeyi ihmâl etmediler. Meraklıları ünlü aktörün nereleri gezip dolaştığını medyadan öğrenmişlerdir bir şekilde. O yüzden uzun uzun nereleri gezdiğini belirtmemize gerek yok. Ancak Crowe’un Mevlevî âyinini izlemesi önemli bir husustu. Evet! Önemli bir husus derken bu magazinsel bir bakış açısıyla değil de başka bir kültürü tanıyabilmek açısından önemliydi.
Crowe’un âyini izlemesini gördüğüm kadarıyla sadece Murat Bardakçı köşesine taşımış ve önemli bir konuyu tartışmaya açmış. Crowe âyini izlerken kılık kıyâfeti o ortama göre yakışıksız kalmış. Bunun yanında Mevlevî âyinin bir hamamda icrâ edilmesi olayı var. Bu konu hakkında bazı bilirkişilerin görüşleri alınmış.
Buradan hareketle ibâdette kılık kıyâfet âdabı ve mekânın önemi ortaya çıkıyor. Bilindiği üzere hamam kendimize has bir kültürdür ve yıkanma yeridir. Yâni ki hamamların bir işlevi yerine getirme özelliği var. Peki ya ibâdet? İbâdet amacıyla ya da dinî bir ritüel yerine getirilirken mekân hassasiyeti yok mudur? Başka inançlar üzerinden konuyu tartışmayacağım. Ama İslâm geleneğinde ibâdet yapılacak mekâna dâir bâzı kriterler vardır. İbâdet için şart koşulan bir mekân olmasa da mekânın belli başlı niteliklere uygun olmasına dikkat edilir. Eğer uygun bir ortam değilse orada ibâdet edilmesi doğru olmaz. Belli başlı fıkıh kitapları ve dinî kitaplar bu konu hakkında ayrıntılı şekilde açıklıyorlar. İşin inceliklerini merak edenler başvurabilirler. Önemli bir husustur belki de İslâm dininin kendine has âdap ve erkânıdır.
Kılık kıyâfetin de burada bahsi geçiyordu. Bu konu hakkında uzun uzun bilgi vererek lâfı uzatmaya gerek yok. Bunu da İslâm’ın kendi âdap ve erkân dâiresi içinde görebiliriz. Bu kurallara en azından inanca saygı unsurunu göz önünde tutarak riâyet edilmesi gerekir. Son zamanlarda bu hassasiyetler azalmaya doğru gitse de tedbirler gözden geçirilerek ve bilirkişilerin yardımıyla bu hususta riâyetsizlik son bulmasa da en aza indirilmelidir.
M. Sait Aktaş'ın Yazısı.