Verici Kimlik (Cömertlik)
Veren insan etkin insandır. Çünkü etrafından daima saygı ve sevgi görür. İtibar ve izzet sahibidir. Bu bakımdan söze başlayınca sözü dinlenir, bir iş yapınca yaptığı işe değer verilir. Sosyolojik bir vakıa olarak denilebilir ki, toplumlarda merkez insanların, toplayıcı şahsiyetlerin ve başarılı liderlerin ortak özelliklerinden birisi, istisnasız hepsinin cömert oluşudur.
Cerrahi tekkesinin mürşidlerinden biri olan rahmetli Muzaffer Özak hoca, Karagümrük’te ilk defa Dergah’ta tanıdığı “Tosun Bayrak” isimli gence:
“Sen bizim Amerika’daki elimizsin, gider gitmez çalışmaya başla” diye iltifatta bulunur. O güne kadar tasavvuf kültüründen uzak kalan Bayrak:
“Nasıl olur Efendim, ben daha işin başındayım” deyince, Özak hoca:
“Evini, sofranı ve gönlünü dostlarına gece gündüz açık tutarsın olur” der.
Bu hadiseyi anlatan Nazif Gürdoğan Bey devamla şu tespiti yapar: O günden sonra Tosun Bayrak evini, sofrasını ve gönlünü dostlarına açtı ve bugün New York’ta çokuluslu büyük bir sohbet halkası oluşturdu. (Yeni Şafak, 18 Ekim 1999)
Veren insan etkin insandır. Çünkü etrafından daima saygı ve sevgi görür. İtibar ve izzet sahibidir. Bu bakımdan söze başlayınca sözü dinlenir, bir iş yapınca yaptığı işe değer verilir. Sosyolojik bir vakıa olarak denilebilir ki, toplumlarda merkez insanların, toplayıcı şahsiyetlerin ve başarılı liderlerin ortak özelliklerinden birisi, istisnasız hepsinin cömert oluşudur. Bütün peygamberler, veliler ve büyük liderler, her zaman “alan değil veren bir kişilik” sergilemişlerdir.
Rabbimiz cömert şahsiyetleri bereketli bir tohuma benzetir; hem de yedi başak veren ve her başakta yüz tane barındıran bir tohuma. Bu benzetme, âdetâ bir insanın cömertlik sayesinde kendini kat be kat artırmasının güzel bir tablosu gibidir. Vermek gelişmektir, kendini başka gönüllerde, mekanlarda ve zamanlarda çoğaltma iksiridir.
Cömertlerin yüzü güleç ve gönlü ferahtır. Sözleri tatlı, islah edici ve huzur yükleyicidir. Bu özellikleriyle verici şahsiyetler, etraflarına daima pozitif enerji yayarlar. Bu enerji söz ve davranışlarında ve hatta sükutlarında bile ortaya çıkar ve muhataplarını etki altına alırlar. Nitekim kültürümüzde “Cömerdin yemeği şifa; cimrinin yemeği ise dert olur” denilmiştir.
Verici bir kişilikte bir çok güzellikler bir araya toplanır. Bolluk bilincine sahip olduğundan her şeye ve herkese güzel bakar. Herkesin iyiliğini ister. Başkalarının başarıları, artıları ve güzellikleri onu rahatsız etmez. Sevgi verir, sevgi alır; saygı gösterir, saygı görür. Gönül genişliğine sahip olduğundan gam ve keder onda kalıcı değildir. Herkes hakkında iyi düşünür.
Stephen R. Covey 8. Alışkanlık isimli eserinde verici kimliğe sahip insanları “Bolluk Bilincine sahip kimseler” olarak niteler ve şu tespiti yapar: “Bolluk Bilinci, hayatı, tek galibi olan bir rekabet arenası olarak görmek yerine, sürekli genişleyen bir fırsat alanı, kaynak ve varlık pınarı olarak görmeniz demektir. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamaz, onların başarıları için gerçekten mutlu olursunuz. Kıtlık bilincine sahip insan ise, kıyaslama temelli bir benlikten yola çıkarak başkalarının başarısını tehdit olarak algılar. Aksini söyleseler bile, bu başarıları hasetle karşıladıklarını bilirler. Bolluk bilincine sahip olanlar ise rakiplerini en değerli ve en önemli öğretmenlerden biri olarak görürler.”
Verici kimlikte huzur ve teenni hakimdir. Telaş ve stres bu bilinç karşısında tutunamaz. Böyleleri reaktif bir davranış sergilemek yerine, proaktif bir paradigmayla hayatı değerler ve prensipler merkezli yaşar. Böyle bir hayat tarzı da “Şahsiyet Dili”nin gücüne güç katar.
Mal vermek, hizmet vermek, zaman vermek ve hatta ulvî bir dava uğruna can vermek hakikatte vereni fakirleştirmez; aksine kişiliğe pozitif bir değer, huzur ve kalite yükler. Esasen kişiliğin artması, malın artmasıyla kıyaslanamayacak büyük bir kazançtır. Mevlânâ der ki: “Hak yolunda ekmek verirsen sana da ekmek verirler; can verirsen sana da can bağışlarlar”. Kur’an-ı Kerim muhtelif âyetlerde bir güzellik ikramının en az on misliyle sahibine geri döneceğine ve kişiliğin olgunlaşmasının ancak vermekle gerçekleşebileceğine işaret eder.
***
Vermenin zıddı olan cimrilik ise, kişiliğin kendi içinde kilitlenme halidir. Bu şekilde kendine kilit vuran şahsiyetlerde huzurdan eser yoktur. Daima streslidirlidirler. Duygusal zekaları gelişmediğinden kendileriyle ve çevreleriyle barışık değillerdir. Yüzleri gülmez, asık suratlıdırlar; kıskançlık girdabına doğru hızla yol alırlar. Böyleleri ile hiç kimse dostluk, arkadaşlık, ortaklık ve aile hayatı kurmak istemez. Kalabalıklar içinde bile olsalar hakikatte yalnız yaşarlar. Zira paylaşmak onlara göre değildir. Kimsenin gönül evine misafir olamazlar.
El ve gönül tutukluğu, gönül kuruluğuna ve darlığına sebep olur. Kurumuş bir gönülde şefkat, merhamet, muhabbet, fedakarlık ve hizmetkarlık duygusundan eser kalmaz. Bu güzelliklerden mahrum bir kişilikte ise “şahsiyet dili” gelişmez. Gönül kuruluğu, sözlerinde ve davranışlarında kendini ele verir. Muhatabın gönlünü hoş edecek bir güzel söz bile çıkmaz dilinden. Yunus Emre’nin ifadesiyle “Nice yumuşak söylese sözü savaşa benzer”.
Şahsiyet Dili’mizi cömertlik iksiriyle sulamadan, özde, sözde ve işte bereket beklentisi, ham bir hayalden ibarettir..
Adem Ergül 'ın Yazısı.