Ömer Öztürk

Bu yazımda, gençlerimize ‘Allah’ın Hakkı Üçtür’ düsturunca üç adet hayatî tavsiyede bulunmak istiyorum. Hayatî kelimesinin bilhassa altını çiziyorum. Anlatacaklarım çok mühim. Binâenaleyh (onun için), iyi dinlemelisiniz. Hazırsanız, başlayalım:

Evvelâ iman, iman ediniz: Lâf olsun diye değil. Hakikaten önce iman gelir. Bunu çok geç anladım. Onun için, yanarım boşa geçen yıllarıma. Çocukluğumuz gayrimuntazam Kur’an kurslarının gölgesinde geçti. Çocukluğun haylaz tabiatıyla dinî disiplin zaman zaman tezat teşkil etti ama güzel, huşû dolu namazlar edâ ettiğimiz de oldu. Velâkin, o havayı bir daha kolay kolay yakalayamadık. Ölünce ne olacak, Bizi nasıl bir âlem bekliyor, Yolculuk nereye, Kim kaldı geriye derken, geçti zaman yaban atları misâli. Çocuklukta ve delikanlılıkta ekseriyetle aklımıza sonsuz âlem fikri gelmese de, bilemedik bir ömür boyu hazırlık yapmak gerektiğini. Hâliyle, bir yanımız hep eksik, hep nâtamam kaldı. İman ve namaz, sonsuz hayat ve ölümden sonrası için bizi bilinçlendiriyor, bizi kaygılarımızdan arındırıyor. Ve bizler giderek boşlukta sallanan adamlar ve kadınlar olmaktan dengeli adamlar ve kadınlar olmaya doğru son sürat yol alıyoruz. Binâenaleyh, uyanmalı. Vay gidene demişler. Hayır. Vah, imansız gidene. Vah ki vah, tüh ki tüh…

Gayrimeşrû abaddan uzak durun: Gayrimeşrû abad Şeriat’a, şerî hükümlere uygun olmayan men edilmiş içecekler demektir. İçilebilenlere meşrû abad denir. Osmanlı devrinde böyle bir ayrım yapılırdı. Türkçemizin henüz bugünkü nispette hallaç pamuğu misâli atılmadığı yakın devirlerde ‘meşrubad’ kelimesi yaygın surette kullanılırdı. Hatta Coca-Cola benzeri içecekler hakkında bile bu ifâde sıkça kullanılırdı ki, bu nevi asitli, insanın doğrudan doğruya ruh hâlini değiştirmeye yönelik içeceklerin ne kadar meşrû olduğunu insafınıza bırakıyorum. Günümüzde alkollü içecekler için yaygın olarak kullanılan ‘içki’ tâbiriyse, doğrudan doğruya tuzak bir ifâdedir ve pek çok gencin bu illete müptelâ olmasında etken oluşturmuştur (eh su da, ıhlamur da bir içecektir malûm). Burada, üzülerek ifâde etmeliyim ki, alkollü içeceklerle mücadeleyi kaybetmiş durumdayız. Esâsen, böyle bir mücadele bile söz konusu değildir. Çoktan beri hükmen mağlubuz. Nasıl olmayalım ki, televizyondan gazetelere değin medyanın her sahasında bir içki içme seferberliğidir gidiyor. Bu melet artık en muhafazakâr semtlerin mahalle bakkallarının dolaplarına kadar girmiş durumda. Gün geçmiyor ki, alkolle ilgili bir faciâ yaşanmasın. Amatemlerde, bağımlılık merkezlerinde (bunlar da aslında sistemin ürünü olan merkezler) madde tedavisi gören gençlerin haddi-hesâbı yok. Ama bilir misiniz, bunlar ekseriya gizlenir kamuoyundan. Gösterilmez, örtülür üstü toplumsal bir riyâ işbirliğiyle.

Bugün alkolle mücadele deyince, akla sadece vaktiyle Hilâl-i Ahdar adıyla kurulan Yeşilay’ın gelmesi ne hazindir. 2007 senesinin sonlarına doğru, bu kurumla internette yazışmıştım. Bana Yeşilay’ın sadece gönüllülerin maddî desteğiyle varlığını sürdüren bir kuruluş olduğunu ifâde etmişlerdi. Düşünebiliyor musunuz, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in bile ‘İçki bütün kötülüklerin anasıdır,’ diye lânetlediği bir kuyruklu belâyla mücâdele eden bir kuruluşu gönüllülerin insâfına terk etmişiz.

Gençlere tavsiyem; sakın bu oyunlara gelmeyin. Size içkiyi altın kapta sunar, şirin gösterir, gözlerinizi boyarlar. Sakın kanmayın. Sonra iş işten geçtiğinde, arkanızda arkadaş addettiklerinizin hiçbirini bulamazsınız.

Paranızı dikkatli harcayın, isrâf etmeyin: Hani demişler ya, ‘Kelin merhemi olsa, kendi başına sürermiş.’ Sanki bendeniz parayı dikkatli harcıyorum, hiç isrâf etmiyorum da, size akıl veriyorum. Kırkıma merdiven dayadım, para harcama sanatını öğrenemedim. Ruhlarımız ezelden sakatlanmış bir kez. İnsan uzun süreli para harcama dönemlerinin sonunda geriye dönüp bakıyor ve anlıyor ki, meğer bütün bu alış-veriş faaliyetleri gizli bir depresyonu örtbas etmek içinmiş. Nasıl ki, insan zemherî soğuğunda yorgan yorgan üstüne örtse de ısınamaz, bizler de ne kadar harcarsak harcayalım, alttaki acıyı bastıramıyoruz. Bu hususta, Osman Nûri Topbaş’ın “Müslümanın Para ile İmtihanı” isimli eserini başucunuzdan eksik etmemenizi önemle tavsiye ederim. Bu ve benzer eserler para hususunda yeterince aydınlanıp ona göre bir hareket tarzı geliştirmemiz gerektiğini bizlere öğretecektir.

Sohbetimizi bu eserden çarpıcı ve uyarıcı bir cümleyle bitireceğim: “Bu öyle bir harcatma tuzağı ki, sırf birileri kazansın diye fakirleri bile acımasızca bu tuzağın içine çekmektedir.” (sayfa 17). 


GENÇ'ın Yazısı.