Süleyman Ragıp Yazıcılar / Genç Haber Merkezi / @suleymanragip

Bir haftadır Türkiye’de gerilimli anlar yaşanıyor. İstanbul Taksim’de bulunan Gezi Parkı’nda yapılmak istenen düzenleme ve değişiklikler büyük tepkilere sebep oldu. “Ağacıma dokunma” diye başlayan eylemler, Taksim’in savaş alanına dönmesiyle daha da büyüdü, farklı illere yayılan tencere tava sesleri ve “Tayyip istifa” sloganları eşliğinde devam etti.

Bir İstanbullu olarak olayları yakından takip ettim. Gözlemlerimi, duygu ve düşüncelerimi, bugüne kadar söylenenleri tekrar etmemeye gayret ederek madde madde sıralamak isterim:

•    Bu gibi toplumsal olaylarda, “hemen safını seç” havası hakim oluyor. “Polisten ve iktidardan mı yanasın yoksa eylemcilerden mi?” diye sorulabiliyor. Halbuki sapla saman bir araya karıştığında “tarafgirlik” duygusuyla hareket edilmesi çok tehlikelidir, hakkaniyetli değildir. Bu yüzden, her pozisyonun değerlendirmesini ayrı ayrı ele almak icap eder. Genellemeci ve toptancı yaklaşımlar faydadan çok zarar verir. Bir safta duracaksam eğer, her daim hakkın, merhametin, şefkatin, insanlığın, adaletin, insafın ve vicdanın safında dururum.

•    Gezi Parkı olayları vesilesiyle, genelde Ak Parti iktidarına, özelde ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a duyulan kin ve öfke boşalmış oldu. Çoğu insan, ele kolay geçmez bu fırsatı değerlendirerek Başbakan’a ve hükümete yüklendi de yüklendi. “Herkes böyle düşünüyor, herkes rahatsız, bıktı toplum, üzerimizdeki baskı yetti artık” gibi kalıplarla, şahsî duygu ve düşüncelerini genele mâl etmeye çalışan ve adaletten ayrılıp insafsızca konuşan çok fazla kişi gördüm.

•    Olaylar başladığından beri en çok korktuğum şey, milletin birbirine düşürülme ihtimaliydi. İnsanlıktan nasibi olmayanlar ve kirli hesap peşindeki zalimler en çok bunu ister, tarihi tecrübeyle sabittir bu. Süreç boyunca herhangi bir kaos meydana gelmesin ve nefret seli kitleleri akıl tutulmasına sürüklemesin diye dua ettim, kalbimi tüm menfi duygulardan uzak tutmaya çabaladım. Olayların içine bodoslama dalmak yerine –ki bunu yapanlara çokça şahit olduk-  sağlıklı tahliller yapabilmek adına sakin kaldım, uzun uzun düşündüm…

•    Üsküdar meydanında, lise ve ortaokul öğrencilerinin toplu bir şekilde eyleme katıldığını –teşvik edildiğini- ve sloganlar eşliğinde yürüdüğünü gördüm. Hep bir ağızdan “Tayyip istifa” diyorlardı. O an, aklıma Uğur Dündar geldi. Bir zamanlar, ortaokul öğrencilerini öğretmenleri eşliğinde Cuma namazına gittikleri için özel haber yapmıştı, gerilimli bir fon müziği eşliğinde, sanki ortada garip bir şey varmış gibi lanse etmişti hadiseyi… “Acı tebessümün tam sırasıdır” dedim içimden ve tebessüm ettim olanlara…

•    Dünyanın her yerinde, her konuda, insanlar arasındaki ihtilaflar kıyamete kadar devam edecektir. İnancımıza göre son hüküm Allah’a aittir. Herkesin tek bir ortak görüş etrafında birleşmesini beklemek beyhudedir, insanî ve tarihî tecrübeye terstir. Allah bunu dilememiştir, farklılık, çeşitlilik, çok sesliliktir esas olan. Realite budur.

•    Ham meyve dalına nasıl sıkı tutunursa, ham insanlar da taassuplarına öyle yapışır... Gezi Parkı olaylarında da mesele birçok noktada “taassuplar” savaşına döndü, farklı yerlere çekildi, ötekileştirme yaşandı. En büyük ortak paydamızın “insanlık” olduğu unutuldu. Halbuki hangi dinden, ırktan, görüşten, fikirden, partiden vs. olursak olalım, her daim “insanlığa” muhtacız… İnsanlığımızı yitirmememiz gerekiyor…

•    Toplumun fertleri olarak birbirimizi hor gördükçe, birbirimize yan baktıkça medeni olamayız, huzur soluyamayız. İster sanatçı, ister ilim adamı, isterse sıradan bir insan olsun, her kim bir başkasını hor görür, ezer, üzer ve küçümserse, olumsuzluğu büyütmüş olur. Bu anlamda “nefreti” değil, “anlayışı” çoğaltma gayreti içinde olmalıyız.

•    Bazen bana, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gibi açıklamalar yapma” diye latifeyle takılanlar oluyor. “Rahat ol, ağzına geleni söyle, kasma” demek istiyorlarsa eğer haklı olabilirler, lakin elimde değil. Çünkü Gezi Parkı olayları gibi büyük sosyal hadiselerde, dengeli olmak, fevrî davranmayıp sağduyulu konuşmak “uçlarda at koşturmaktan” daha anlamı geliyor bana. Yerli yersiz kullanılan sivri sözler çoğunlukla insana pişmanlık getiriyor, bunun örneklerini her daim görüyoruz zaten…

•    Süreç boyunca çeşitli insanlardan farklı yazılar okudum. Atilla Yayla’nın şu yazısı, pek manidar geldi bana: http://sivildusunce.com/Insaf-edin.html

•    Gezi Parkı olayları vesilesiyle, “bu ülke bizim” deyip meydanlara dökülenler de oldu. Bu ülke kimin sahiden? Cevabı İbrahim Tenekeci versin: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/Ibrahim_Tenekeci/bu-ulke-kimin/38011

•    Konuyla ilgisini kurabilenler için, bizlere öğretilen iki güzel sözle bitirmek isterim yazımı: “Sen doğru ol, kötü belasını bulur. Art niyetsiz ol, her şey sana fayda verir.”


Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.