Kars, Erzurum ve Erzincan gezileri, güzellikler ve dostlar dışında, iki sözle buluşmamıza vesile oldu.

Sözlerden birisi Kars’ta medfun Ebu’l Hasan Harakani’ye ait:

“Yerde yolculuk yapanların ayakları, gökte yolculuk yapanların ise gönülleri su toplar.” Gökte yolculuk yapmak… Not ettik.

Diğer sözü ise yol refikimiz, GENÇ yazarı Adem Ergül Bey zikretti.

İbni Arabi, kendisi ile aynı asırda yaşamış olan Razi’ye yazdığı bir mektupta şu tavsiyede bulunmuş:

“Sadece yerden beslenen zamanla yere ait olur. Adam dediğin gökten de beslenmesini bilir.”

Gökten beslenmesini bilmek… Bunu da not ettik.

Sonra hatıra “Gökte rızkınız ve size vaad olunan şeyler vardır.” (Zariyat, 22) ayeti düştü. Gökte yolculuk var, rızk var; gökten beslenmek var. Dert diye bestelemeye başladığımız şarkımıza bu gök tınısı ne de güzel uydu değil mi? Ebedi gençliğin, aşkınlığın, fedakarlığın ve gayretin şarkısı göklerden beslenen bir şarkıydı zaten. Derdimizin mest eden tınıları, gökte yolculuk yapanların gönüllerinden salınmış tınılardı.

Dertliler, göklerde yolculuk yapabilenler demek. Göklerden beslenmesini bilen, göklerdeki rızıklarını ve kendilerine vaad olunan şeyleri aramaya çıkanlar onlar. Dertliler, rızkı gökten gelenler… Gökler ötesinin müjdeleriyle mest olanlar… O müjde ile gönüllerini sulamış, sonra da o müjdenin sakalığına talip olmuşlar dertliler… Dertliler, gök insanları… Gök insanlar…

Yine Harakani Hz.lerinin ifadeleri ile dertlerinden başkasını gözleri görmeyenler:

“Herkes sabah kalkar, âlim ilmini, zahit zühdünü, tacir ticaretini artırmaya çalışır. Ebu’l Hasan ise bir kardeşinin gönlüne yücelik ulaştırma peşindedir. Eğer Türkistan’dan Şam’ın kapısına kadar bir kardeşimin ayağına diken batarsa onun acısı benim acımdır. Onun ayağı taşa değerse onun zararı benimdir ve eğer bir gönülde sıkıntı varsa onun sıkıntısı benimdir.”

Dertli misiniz? Göklerde dolaşmaya, göklerden beslenmeye talip misiniz? İşte andımız, GENÇ’in andı. Dert manifestomuzun şah cümlesi. Evimizin, sınıfımızın, odamızın, iş yerimizin değil tam gönlümüzün orta yerine raptedeceğimiz, nakış nakış dokuyacağımız davamızın nirengi noktası. Derdimizin özü ve iliği.

* * *

Fotoğraf yarışmamızın sonuçları belli oldu. İlginiz bizi cesaretlendirdi. Daha farklı konularda daha farklı yarışmalar için çok beklemeyeceksiniz, buna emin olun. Sadece cesaretlenmekle kalmadık ama. Fotoğraf yarışmamızda dereceye girenlere, ilan ettiklerimizden daha kapsamlı bir ödüllendirmede bulunduk. Buna layıktınız zaten. Dereceye giren okuyucularımızın ödüllerini, mayıs sonunda düzenleyeceğimiz bir GENÇ gecesinde takdim edeceğiz.

* * *

GENÇ gecesi mi dedim? Evet ya, bir GENÇ gecesi düzenliyoruz. Daha doğrusu sadece okur dergi ilişkisi ile sınırlı kalmayacak bir sürecin ilk adımını atıyoruz. Önce İstanbul’da. Neyi, nasıl ve ne ölçüde yapabileceğimizi görsek fena olmaz değil mi? Hele bir Mayıs gelsin de… Niyet hayır, akıbet hayır.

* * *

Biliyorsunuz, yazılarınızı ve şiirlerinizi “Mürekkebi Kurumadan” köşemizde değerlendiriyoruz. Aslında “oluyor ya da olmuyor”dan ötesine geçmemiz gerektiğinin farkına varalı bayağı oldu ama muhteva yoğunluğundan bir şeyler yapmaya fırsat bulamadık. Gelecek sayıdan itibaren “Okur-Yazar” köşesi adlı bir bölüm açıyoruz. Burada sadece sizler olacaksınız. İsminiz, yazınız ve fotoğrafınızla. Evet, evet fotoğrafınızla... Bu yüzden ürünlerinizi gönderirken yanına bir de vesikalık fotoğrafınızı iliştirebilirseniz seviniriz.

* * *

Çağları aşan sevgileri belirli tarihlere sıkıştırmaya kalkmak çok şık değil ama nisan ayı bir zamandır Varlık Nuru Efendimiz (SAV) ile anılır oldu. Biz de bu ay sesimizi, O’nu sevenlerin O’nu anmakla güzelleşmiş nağmeleri arasına katmak istedik. Güzelleştik; şeref bulduk, bereketlendik.

O’na ümmet olmak ne güzel dedik bir kez daha.

Gelecek sayıda buluşmak ümidiyle Allah’a emanet olunuz.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.