Ebû Zer`e Yoldaş Olmak!
Hilal Söylemez
Bir sabah çeşmenin musluğuna elimi uzattığımda gördüm onu. Epeyce yol katetmiş olmasına rağmen alınacak hayli yolu vardı. Elimi çekip seyretmeye başladım. Dik bir yokuş ve kaygan bir zeminde yolu yarılayamadan başladığı noktaya tekrar dönen, aşağı doğru kayarken de tamamlanamayan bir tırmanış tecrübesini hafızasından silerek ilk kez tırmanıyormuş gibi yeniden başlayan küçük bir böcekti seyre konu olan.
Bir sabah uyandığında kendisini bir böcek olarak bulan Kafka’ya aldırmadan bu böceğin söylediğini daha yakından duyabilmek için geçtim sarp yokuşun karşısına. Bir iki adım atmıştım ki sarp yokuşun başında bir çift kartal bakış, korkunun resmini çizen el gibi beni olduğum yere mıhladı. Yalçın bakışlar, ardında biriken şefkate yol verdi de donmuş zihnim çözülüp bu aşina yüzü tanıdı. Gıfar kabilesinden Ebu Zer’di yokuşu bekleyen adam. Ellerini bana doğru uzatıp, “bu yükle bu yokuş aşılmaz” dedi, sertlikten yumuşaklığa doğru kayan sesiyle. Oysa bir hayalin içinde bulmuştum kendimi ve bir çanta hazırlayacak vaktim olmamıştı. Hayretime aldırmadan tekrarladı sözünü. Taze bir idrakle anladım ki yüküm ağırdı.
“Benden önceki iki arkadaşım geçip gittiler ve varacakları yere vardılar. Ben de onlara yetişmek istiyorum” diyerek yükünü artırmak isteyenleri reddeden Hz. Ömer’in aştığı yokuş bu muydu?
Hep bir şeylere yetişmek kaygısıyla soluk soluğa yaşanan hayatlar bir yokuşun üzerinden kaydıklarını görmüyorlar mıydı?
Bir yokuşun yarısında, modern insanı anlamsız şaşkınlıklara yuvarlayarak geride kalan ruhlarını beklemek istediklerini söylerken yerliler, bu yokuşun ruhsuz aşılamayacağının farkında mıydı?
Her yokuşun bir inişi vardır sözünün delaletiyle inişe çevirdim bakışlarımı. Yürüyüşünü tarif edememenin aczinden kurtulmak isterken dil, bir söz kırıntısı düşüyordu sayfalara; “daima yokuştan iner gibi”. Hayatı bir dağ soluğu ferahlığında yaşamak. Yürüyüşü kişinin şahsiyetini taşırdı. Hayatı, yokuş aşağı iner gibi yaşamak, hiç yükü yokmuş gibi.
Bu ferahlık anını varlığımın bütün zerrelerine sindirme gayretiyle gözlerimi yummuşken, bir meleğin yokuşun üzerine rahmet eliyle yazdığı şu satırlara ilişti bakışlarım:
“İnsan sarp yokuşu aşamadı. O yokuşu görüyor musun? O, bir insana hürriyetini vermek, kıtlık günü aç olan bir insanı doyurmak, insanlara sabır ve merhametle davranmak suretiyle aşılır ancak.”(1)
İçimizdeki benlik duvarını aşıp diğer insanlara uzanabildiğimiz genişlikte hissedebileceğimiz bir ferahlıktı o dağ soluğu.
(1) Beled suresi 11-16. ayetler.
GENÇ'ın Yazısı.