Yüksek Lisans, Kalpler, Kitaplar
Geçen sayıda sosyal fobilerle ilgili bir yazı kaleme almıştık hatırlarsanız. Ne dersiniz faydası oldu mu? İşinize yaradı mı? Mail bekledim ama daha ses seda yok. Neyse biz bir yazı daha deneyelim, yine cevap gelmezse işimden olacağım ona göre. :)
Şimdi sıra neye geldi? Şimdi sıra, mastır ne işe yarar, büyük şehirlerde kalplerimiz ne alemde, kitaplar ve gençlik gibi konulardan kısa kısa bahsetmeye geldi. Bahsetmek derken, hepimizin bildiği şeyleri yazıya aktarmayacağım korkmayın, mümkün olduğu kadar okunası bir yazı yazmaya çalışacağım. (Kadir Mısıroğlu “okunası” kelimesini okusaydı her halde benim canıma da okurdu :)
İstanbul`un trafik sorununu bilmeyen yoktur sanırım. Muhtemelen tüm dünya az buçuk bilgi sahibidir bu konuda. Bir insan Mekke`ye uçakla üç saatte gidebildiği halde, İkitelli`den Tuzla`ya iki buçuk saatte ancak varıyor. (Asıl konumuz trafik değil, yazıdan ayrılmayın, hemen bağlıyorum:) İşte bu trafik içerisinde, her sabah otobüsle yolculuk eden biri olarak nelerle karşılaşıyorum sormayın. Arkadaşlara anlattığımda epey güldükleri bir örneği sizinle de paylaşmak istiyorum. Ne zamandır kafamda şöyle bir soru vardı: Acaba yüksek lisans bittikten sonra ne olacak? Ya da yüksek lisans ne gibi avantajlar sağlıyor insana? İşte bu soruların kafamı kurcaladığı günlerden birinde, aradığım cevabı otobüste yaşanan şu olayda net olarak buldum; İçerisi çok kalabalık, neredeyse tıklım tıklım, muavin “arkaya doğru ilerleyin kardeşim” cümlesini tekrar ediyor iki dakikada bir. O sıra önümde duran iri yarı bir adam hiddetlenerek muavine dönüyor ve “nereye alacaksın kardeşim, insan taşıyorsun hayvan değil” diyor. Ama ne şiddet sormayın. Muavin hiç durur mu? Yok “sen ne diyorsun” yok “senin keyfin rahat ondan öyle konuşuyorsun” gibi karşılıklarla tartışma büyüyor. Derken tartışma kavgaya dönüşmesine ramak kala iri yarı adam en gür sesi ile aynen şunu söylüyor : “Bana bak konuşma, demagoji yapma, senin karşında mastır yapmış biri var, ne söylersen haksız çıkacaksın, konuşma!!” Aman Allah`ım dedim o an, demek Türkiye`de mastır bu gibi durumlarda bir üstünlük vesilesiymiş de haberim yokmuş. Adamın bu sözleri beni ister istemez güldürmüştü. Adam bana döndüğünde fark edecek diye epey korktuysam da son etapta iyi topladık hamdolsun. Çok şaşırmıştım sahiden. Muhtemelen dedim, kötü bir alanda ya da başarısız bir mastır hayatı geçirmiştir. Bu yüzden de böyle bir olayda, “mastır yaptık o kadar, bari boşa gitmesin” gibi bir duyguyla hemen ortaya atılmıştı. Komikti doğrusu...
Gelelim diğer konumuza. Büyük şehirlerde hayata yetişemediğini düşünüyor çoğu insan. Kalplerimiz huzursuz, işlerimiz dağınık, zihnimiz dağınık, iç sıkıntısı hep yanı başımızda. Dünyanın birçok ülkesinde, teknolojiden uzak, dünyadan habersiz milyonlarca insan inanın bizlerden daha da mutlu. Bunu oralara gidip gelenlerden yakinen öğrenmiş bulunmaktayım. Bizim halimiz ne olacak peki? (Saati on beş milyona terapi yapıyorum haberiniz olsun :)
Kalplerin nasıl tatmin olacağı konusunda herkes değişik bir öneri sunuyor. NLP kursları da zaten başını almış gitmiş bir durumda. Psikologlar hakeza reçeteyi tekelinde bulunduruyorlar. Lakin hiçbiri Ra`d Sûresi`nin yirmi sekizinci ayetinde belirtildiği gibi net ve kesin çözüm sunamıyor. Ne mi? Öyle kolay söylemem, madem hastayız hadi birlikte doktora gidelim. Maksadım bir kişiyi daha Kuran ile buluşturmak. :)
Okumakla ilgili de birkaç kelam edeyim bitireyim yazımı. Kitapçılara girince iştahımız kabarır değil mi? Hele bir de kitapları çok seviyorsak. Kendimizi bilgisiz hissederiz, hepsini okumamız gerektiğini düşünürüz. Lakin yine yanılıyoruz arkadaşlar. Her şeyi bilmek zorunda değiliz ki. Sabancı ne derdi “bir şeyin her şeyini bil, her şeyden bir şey bil”. Bir de her şey kitaplarda mı acaba? Bilgi sahibi olmanın yolu sadece kitap okumak mı? Kitap okumayı sevmeyenlere bir yol göstereyim ama bunu istismar etmeyin olur mu? :) Mevlana Hazretleri şöyle diyor “İnsan, durmadan, aralık vermeden yüzlerce cilt kitap okusa, Allâh takdir etmedi ise hatırında hiç bir şey kalmaz. Fakat, o kişi Allâh’a kulluk eder de, iyi ve insanlara yararlı olursa, bir kitap bile okumadan, kendi içinden, kendi gönlünden görülmemiş, duyulmamış nadir bilgiler elde eder.” Aslında hem çok kitap okuyanlara hem de hiç oku(ya)mayanlara harika bir reçete sunulmuş. Ne diyelim, doğru söze ne hacet. Selam ederim...
Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.