Yok mu aranızda sevdiği bir şarkının, ezginin, şiirin bir bölümünü okuyacak, duruşuyla, ifade yeteneğiyle,  mimikleriyle, sempatikliği, aynı zamanda kararlılığıyla gelecek ile ilgili dünyaya “beni dikkate alın” mesajı verecek bir yiğit?”

vimiz ve işyerim, İmam Hatip Lisesi’yle neredeyse iç içe. Bu okulun, hemen karşısında köyler ve ilçelerden gelen öğrencilerin kaldığı  bir yurdu var. Bir gün, okul müdürü kıymetli Muhammet Hocam’a, bu yurtta kalan öğrencilerin, sosyal bir çalışma ve faaliyet hizmeti alıp  almadıklarını sordum. Daha önce bu tür girişimleri olmuş, ancak devam etmemiş.

Müdür Bey, kendileriyle birlikte, bu gençlerle, haftada bir akşam, yurdun mescidinde, sıra dışı, sivil ve sosyal bir vakit geçirme  teklifime çok sıcak baktı. Hemen ilk haftadan başladık. Şimdilerde, bu öğrenci yurdumuzda, Perşembe akşamları, edâ edilen yatsı  namazından sonra, kişisel gelişim, özgüven, birikim, araştırma ve eğlence adına yaşanan bir coşku var.

İlk programda, gençlere, namazdan sonra “Halit Yasir Bey’in sizlere bir programı var” diye anons edildim. Mescide, mihrabın ön  tarafına geçtim ve karşımda yaklaşık 250 kişi kadar, sohbet dinlemeye gelmiş edası ile birazı sıkılgan, birazı umursamaz, epeyi  gürültücü ve çok azı da meraklı bir genç grubu buldum.

Sözlerime, sempatik tavırlar yüklemeye çalışarak verdiğim selamla başladım.

“-Böyle bir genç topluluğunu karşısında gören bir çok kişi, hemen, bir konu üzerinden ağırlığı nasihat olan bir sohbet ya da konuşma  yapma girişiminde bulunabilir. Ama biz böyle yapmayacağız. Bu gün ve bundan sonraki program günlerinde siz konuşacak, siz soracak ve siz cevaplayacaksınız; sizinle beraber, biz dinleyeceğiz. Programımız, 40 dakika kadar birlikte vakit geçirdikten sonra, saygıdeğer müdürümüzün kapanış sözleriyle son bulacak. Çıkışta size bir ikramda bulunulacak ama sözlerimi  tamamlarken soracağım özel bir soruya doğru cevap veren ilk kişiye, 1,5 porsiyon Adana Kebabı ve bir porsiyon tatlı çeki hediye edeceğiz.”

Birlikteliğimizle ilgili, konu, zaman ve beklentiler, ikram ve ödüle dair ön bir bilgi verince, kalabalığın şekli epey değişti, dikkatler arttı,  heyecan ivme kazandı.

Şöyle seslendim gençlere:

“Şimdi söz sizin. Siz konuşacaksınız.

İşte konunuz:

Şu an önünüzde bir mikrofon ve karşınızda da bir kamera var. Bir şeyler söyleyeceksiniz ve bütün dünyada aynı anda izlenebilecek,  söylediğiniz her bir kelimecümle aynı anda her insanın anlayacağı bir dile çevrilebilecek. En fazla 5-6 cümlelik hakkınız var. Ne  söylerdiniz?”

Manzara tuhaftı. Bir tarafta hemen mırıl mırıl fikirlerini sesli düşünmeye başlayanlar, diğer tarafta, söz hakkı isteyenleri meraklı  bakışlarla bekleyen cesaretsiz veya özgüvensiz bir taife ve söz  hakkı isteyen kimi ısrarlı, kimi mütereddit cengâverler…

Bir anda ortamın rengi değişti. Bir canlılık geldi. Söz hakkı isteyenlerin sayısı git gide arttı, yeni yeni düşünceler ortaya çıkmaya başladı.

Ama genelde, dar kalıplar içerisinde, din ve tebliğ aromalı düzensiz kurulan cümleler çıktı ağızlardan. Bir ara, müdahale ettim:  “-Arkadaşlar, okuduğunuz okul, şu içerisinde bulunduğumuz mescid ve ortam gereği, kendinizi ille dînî bir şeyler söylemek zorunda hissetmeyin. Yok mu aranızda, dünyaya, tuttuğu takımı “Şampiyon” diye ilân edecek, sevdiğiniz bir şarkının, ezginin,şiirin bir  bölümünü okuyacak, annesin e seslenecek, ilkokul öğretmenini anacak, duruşuyla, ifade yeteneğiyle, mimikleriyle, sempatikliği,aynı  zamanda kararlılığıyla gelecekile ilgili dünyaya “beni dikkate alın” mesajı verecek bir yiğit?”  

Böylece, fikirler, biraz daha zenginleşti. Salonun neredeyse tamamında istediğimiz hava yakalanmıştı.

En son Genç Gönüllüler buluşmalarından birinde aldığım bir soru notunu ödüllü soru olarak sordum: “-Bize, kaç vakit namaz  farzdır?” Epey bir yanlış cevaptan sonra, hâlinden de “adam olacak çocuk” izlenimi veren bir öğrenci, “-Bir vakit! O da içerisinde  bulunulan vaktin namazı. Zîra bir sonraki vakte erişip erişemeyeceğimiz belli değil!” deyince, “-İşte bu!” dedim ve güzel kardeşimize  hediyesini takdim ettim.

Sonraki hafta, Türkiye’nin başkenti olarak, Ankara ve İstanbul’u değerlendiren bir münazara düzenledik. Geçen hafta da Kelime  Türetme Oyunu oynadık. Bu haftaların ödüllü soruları, doğru cevap verenlere, bir kıyafetle, “adam olmaya niyet” ettirdi. :)

İçerisinde zaman zaman sesi güzel, yetenekli öğrencilerin ilahiler okuduğu bu programlarımızın sonunda, kıymetli müdürümüz,  gençlerle, okul harici özel bir zamanda, onlara daha yakın olarak durum değerlendirmesi ve kapanış konuşması yapıyor. Bir de  bütün öğrencilere çıkışta ikram edilecek hazırlığı da bizzat üstleniyor ki, mesrûr oluyoruz.

Ne dersiniz? Siz de, bulunduğunuz yerde, bir Gönül İHâLesine tâlip olur musunuz?


Halit Yasir Özoğul'ın Yazısı.