Mahpushanede de olsa, köşkte, yalıda, köy odasında da olsa bütün duvarlar kardeştir gözümde. Kendine ait dilleri vardır. Birbirleri ile, kendi hallerine mahsus bir haberleşmeleri söz konusudur. Sadece zalim duvarlar ayrılır kardeşlerinden. Bazen bir okulda, bazen bir hastane koridorunda, bazen ağlamaklı bir çocuğun üzerine giderken yakalarız onları. Hemen hepsi gün ışıyana kadar hüküm sürer. Sonra karanlığına kaçan yarasalar gibi susup, sırtlarını doğrulturlar.

Duvarın tuğlaları ile özdeşleşen Müslüman kardeşliğinden olsa gerek bütün duvarlar da kardeştir gözümde. “Biz” olma şuuruna erişmiş, tek tek hepsi bir denizde sükuna ermiş, denize ermiş ırmaklar gibi, duvarda da bütün tuğlalar aynı ahenkte erirler, kendilerini kaybetmeden. Yıllar sıvalarını düşürmedikçe gözümüzde bir bütündür duvar.

Duvarlar kardeştir ya, duvar, dışındaki/içindeki insan ile kardeştir. Çatlakları, lekeleri, saatlerin arkasında sararan benzi ile geçmeyen zamanın, kara sevdanın, neşenin kardeşi olurlar.

Sırt sırta verdiğinde duvarla, düşüncenin kucağına çekilmiş gibi dönersin içine. Öne doğru eğilip sırtını duvardan ayırdığında, yeni bir karar, yeni bir cümle ve belki de yeni bir yolculuğun rengi sinmiştir yüzüne. Bunların hiçbiri yoksa, duvara yaslanmış ama duvarı tanımamışsındır. Duvarları tanımak, kendini tanımaktan geçer zaten. Duvar, kendi içimizde okunmayı bekleyen kelimelerden bir kelimedir çünkü.

Kimi zaman sıradan bir dayanma istediğidir, sırt sırta vermek duvarla. Ya büsbütün sırtınla destek alırsın duvardan, gözlerin baktığını değil düşündüğünü seyrederken. Ya da elini yaslarsın duvara, bir sonraki adımına kadar. Hayatta neşe bile, bazen sabretmeyi gerektirirken, duvar yaslanıvermek için hep oradadır, ayrılınca da sitem etmez.

Gözlerden kaçırdığımız bakışlarımızı arar bazen duvarlar. Bulunca uzun uzun seyreder. Bütün duvarlar tek bir duvar oluverir o zamanlarda. Bir duvar var sadece, ardı sevilenin evi. Duvarları aşmak mı lazım böyle zamanlarda, duvarları yıkmak. Üzerimize üzerimize gelen duvarlar yegane düşman mı kesilir? Duvar bakışlarımızı süzer süzer de, bize gönderiverir elinde kalanı. Gözlere lal rengi oturan bu tortu, duvardan öteye değil, yerin çekimine yol alır çoğu zaman. Ağırdır bazı renkler.

Duvar sessizce nasihat edendir. Bu yönüyle ölümle de kardeştir duvar. Duvardan ötesini görmeyen, duvardan ötesini sezmeyen, duvarın ötesinden başlayan ile bir bağ kuramayan akla işittirmek içindir sessiz nasihati.

İşi çok olanların sevmeyeceği bir kokudur duvar. Yüzüne çaldığın boyayla açığa çıkar. Pencerelerden sokağa taşar. Ciğerlerine taşar. Hatıra kitabında baharın, yeni başlangıçların, ev’lenmenin, büyük temizliğin, üst üste dizilip, üstü naylonla örtülen eşyaların yanına taşır kendini. İçine siner yavaş yavaş.

İyidir, hoştur da duvar, yine de bir yere kadar. Deprem temizliği ile içimizde yıkılması gereken duvarlar da az mıdır? Kabus olan iç duvarlar. Kabus da bir kardeşidir belki ferahlığın. Yıkılınca nefes aldıracak bize.


Rabia Gülcan Kardaş'ın Yazısı.