Hoşgeldin Abdul
Dr. Berrin Köse-Kilis Postası
“Yıl 1993, Batı Avustralyada Curtin University of Technology’de, ırkçılık nedeni ile her anında ayrı bir savaş verdiğim Doktora çalışmamın üçüncü yılındayım. Tez danışmanım, benim bu zorlu savaşım sırasında danışmanlık görevini “keyfi” bir nedenle bırakıyor. Tüm çabalarıma karşın okulun bu keyfi davranışı engellemesini sağlayamıyorum. Hayatım bu yeni gelişme ile daha da çekilmez bir duruma geliyor. Bir gün okulda çalışırken tanımadığım bir bayan yanıma yaklaşıyor;
“Merhaba, ben senin yeni tez danışmanınım”. Şaşırıyorum...
“Adım I.A. Sen de Berrin olmalısın”
“Evet”
“Bundan sonra birlikte çalışacağız. Sahi, hangi ülkedendin?”
“Türk’üm”
“Haaaa, “Abdul” yani!”
“Anlamadım! “Abdul” de kim?”
“Biz size “Abdul” deriz de!”
“Siz kimsiniz?”
“Batılılar”
“Peki “biz” kimiz?”
“Müslüman Türkler”
Elimde tuttuğum kalın İstatistik kitabını masanın üzerine fırlatıyorum. Kitap masanın üzerinde hızla kayarak büyük bir gürültü ile duvara çarpıp duruyor.
“Göstereceğim sana Türk’ün kim olduğunu!”
Yeni tez danışmanım yanımdan ayrılır ayrılmaz o günkü çalışmamı yarıda bırakıp okuldan çıkıyorum. Akşam geç vakte kadar şehirdeki kütüphaneleri dolaşıyorum. “Abdul” ün neyi temsil ettiğini öğrenmem gerekiyor. Hissediyorum “iyi” biri değil. Ama kim? Nasıl bir kimliği var bu “Abdul” ün? Ya da “Batı” nın gözü ile nasıl görünüyoruz? Öğrenmek zorundayım...
Takip eden günlerdeki aramalarım da sonuç vermiyor. Çok üzülüyorum. O hafta sonu büyük bir can sıkıntısı ile şehirde dolaşırken ikinci el kitap satan bir dükkanda buluyorum kendimi. Kitaplar arasında yorgun dolaşırken gözüme birden bir kitap ilişiyor, GALLIPOLI. Yazarı, Alan Moorehead. Kalbim yerinden fırlıyor. Ya “Abdul”e rastlarsam. Sayfalara hızla göz atıyorum. Evet, işte orada... Abdul... Batının gözündeki bizler yani... Gördüğüm resim beni çok üzüyor... Ama şaşırmıyorum...
***
Kitapta, Türklerin tanımı şöyle yapılıyor; Türklerin canavarca ve insani olmayan bir yanları vardır, zalim ve kötülük saçan aşırı tutucu insanlardır, her türlü kötülüğü ve vahşiliği yapma eğilimleri ve güçleri vardır (Sayfa 149, Paragraf 2).
Kitapta tanımı verilmeyen ve “Abdul” resmine de yansıtılamayan daha neler var? Öğrenmeliyim...
Daha sonra çok samimi olduğum bazı Avustralyalı arkadaşlarıma soruyorum “Abdul”ü. Utana-sıkıla, “aptal, uyuşuk, bir işe yaramaz, tembel, güvenilmez ve çok pis” sıfatlarını sıralıyorlar Türkleri temsil ettiği iddia edilen “tip” ile ilgili olarak.
***
Günü geldiğinde tez danışmanıma tükürdüğünü yalattırıyorum... Aynen Atalarımın bir zamanlar “Batı”lı işgalcilere yaptığı gibi... O artık gayet iyi biliyor “Türk’ün kim olduğunu... Bana çok çektiren okulumun yönetimindeki ırkçılar da...
GENÇ'ın Yazısı.