Aşk bugün satılmak için kitap, sevgiliyi kandırmak için bir takı, onu ne kadar çok sevdiğinizi ifade etmek için lüks ev eşyaları,  CD’sini kasetini satıp para kazanmak için şarkı, sevgiliyi ayartmak için şiir oldu. Ey Hazreti Mecnun! Senin ruhundan istimdad  ediyorum. Gel ve indir şu sahte aşkların, âşıkların maskesini.

evgili dostum,

Bir çağda yaşıyoruz ne varsa insana ait, endüstrinin, ticaretin konusu. İsmet Özel’in ifadesiyle duygular paketlenmiş tecime(ticarete) elverişli. Malum şubatın on dördü sevgililer günü, yani sevgili için  para harcama, hediye alma günü. Haftalar öncesinden   televizyonlar, gazeteler, ticarethaneler başlarlar bizleri kışkırtmaya. Peygamberimiz’in (sav) “Hediyeleşin ki birbirinize karşı muhabbetiniz artsın” fermanına elbet inanmışız, tasdik etmişiz. Ama benim hediye alacağım güne ne karışır el âlem. Hele bir de  neyi alacağıma. Tabii ki vahşi kapitalizm için lazım olan belirli bir gün ve o gün için önceden üretilecek belirli nesneler. Burada mağdur sadece hediyeyi alan-almak zorunda kalan mı desek-değil hediye alınan da. Çünkü onun da hisleri mahkûm edildi gardiyan  reklamlar tarafından. Çünkü vahşi kapitalizmin belirli nesneleri üretebilmesi için kendisine hediye alınanın neyi istemek  zorunda olduğunun önceden belirlenmesi gerekiyor. Şimdilerde küreselleşme deniliyor kapitalizmin bu sınır tanımazlığına. Hiç aynı olur mu Hintliyle-Rus’un, Arap’la - Latin Amerikalının aynı nesne karşısındaki duygulanımı. Hintli kadın gözüne sürme çekip eline  kına yakarak bezenmek ister. Ancak kapitalizm önce Hintli erkeğin gözündeki estetik merceğini kırar, yerine ancak kendi ürettiğini güzel addeden bir mercek koyar filmler, tiyatrolar, romanlar vasıtasıyla. Sonra da Hintli kadına bütün kadınlar çirkindir ancak kozmetik  ürünler sayesinde güzelleşebiliri telkin eder aynı vasıtalarla. Bir düşünsene! Batı klasikleri denen kitapları, okumazsan hem cahil hem edebi zevkten mahrum sayılıyorsun. Balzac’ın Goriot Baba’sını okuyan elbet bir Fransızın duygulanımı ile yetişecek. 

Nasıl ki Ahmet Bîcan’ın Envâru’l-Âşıkîn’ini okuyan bu toprakların hisleriyle dolacaksa. Goriot Baba’ya bir düşmanlığım yok ama  neden Ulan- Baturlu bir Moğol da Kualalumpurlu bir Malez aynı kitabı okumak zorunda. Cevabı hiç de masum değil: Vahşi kapitalizm  böyle istiyor. Neden her şair Baudelaire’ın Şer Çiçekleri’ni okumak zorunda da Şeyh Gâlib’in Hüsn ü Aşk’ını değil. Bu sorunun da  cevabı bir öncekinden farklı değil. Ama önemli bir ayrıntıyı zikretmeliyiz: Hüsn ü Aşk’la duygulanmış bir aşığa, Envâru’l-Âşıkîn’le his  dünyası şekillenmiş bir mecnuna aşk etiketli ürünlerinizi satamazsınız. Çünkü birini okuyan kanaati öğrenir; diğerini okuyan sözün  metadan, mananın maddeden üstün olduğunu.

Sevgili dost,

Yılın 365 gününün hepsi –dört yılda bir toplanıp Şubatın 29 çekmesini sağlayan 6 saatler hariç- ilgilileri tarafından kapışıldı. Çoğu  gün için belli nesneler üretiliyor ve ilgili gün gelince insanlara o günde neyi satın almaları gerektiği telkin ediliyor türlü vasıtalarla. Benim asıl ruhumu yaralayan aşk gibi kutsal bir kavramın bugün başına gelenler. Aşk bugün satılmak için kitap, sevgiliyi kandırmak  için bir takı, onu ne kadar çok sevdiğinizi ifade etmek için lüks ev eşyaları, CD’sini kasetini satıp para kazanmak için şarkı, sevgiliyi ayartmak için şiir oldu. Ey Hazreti Mecnun! Senin ruhundan istimdad ediyorum. Gel ve indir şu sahte aşkların,  âşıkların maskesini.  Gel ve öğret yeniden sevmenin sevilmenin ne demek olduğunu aşksızlıktan çoraklaşmış ruhlarımıza. Ve öğret sevmenin fedakârlık  demek, sabretmek demek olduğunu. Eğer bu çağın insanını buna layık görmezsen ne olur gel ve al götür aşk adlı emanetini, zira biz  emaneti zayi ettik.


Ahmet İğdi'ın Yazısı.