İbrahim Refik

“Bosna`da bir manastırda Fatih Sultan Mehmed`in sözlerinin yazılı olduğu tabela bizim dikkatimizi çekmiyordu. Ya da Ayasofya`da İstanbul`un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed`in yaptığı müthiş bir hoşgörüyü yansıtan konuşmayı dikkate almıyorduk. Biz şimdiye kadar bu faktörlerin günümüzdeki dış politikadaki yansımalarını kullanamadık. Artık bunların farkına varıyoruz.” (Türkiye 4. 12. 1999) Bu itiraflar Dışişleri eski Bakanlarından İsmail Cem`e ait... Tarih sayfalarını karıştırsak böylesi itiraflarla o kadar çok karşılaşacağız ki! Ne yazık ki son birkaç asırdır bu ülke aydını kendi milletini tanımıyor, bilmiyor ve `insan tanımadığının düşmanıdır` fehvasınca köklerine düşman kesilip önyargılarının prangalarına mahkum oluyor. Böylesi nice dinazorlara rağmen, gerçeğin kılıcıyla prangalarından kurtulabilmişler de yok değil. Gazeteci Zeynep Göğüş, (Sabah, 29 Temmuz 1999) bu gibi köksüzlük hastalığına yakalananlara aşağıdaki fermanı reçete olarak tavsiye ediyor:

“Evin duvarına ferman asma merakım yok, oldukça dekorafit bulsam da. Gerçi meslektaşım ve çocukluk arkadaşım Murat Bardakçı`nın hediyesi olan Abdülaziz fermanını gözüm gibi saklıyorum, o başka. Üstelik şimdi de ikinci bir ferman peşindeyim. Bu fermanı mutlaka istiyorum. Kafaya taktığım ferman Fatih`inki... Yazmaya bile gerek yok ama, tabii ki aslı değil, kopyası! Hani şu geçenlerde Bosna`daki Katolik manastırında bulunan fermanı bir an evvel basıp çoğaltsınlar da karşıma asayım diye sabırsızlanıyorum. Osmanlı fermanı asma meraklısı olmadığıma göre derdim ne olabilir? Evimizi ziyarete gelen yabancılara gösterip övünmek mi, kesinlikle hayır. Sadece oğlum büyüdüğünde ve `Anne burada ne yazıyor?` diye sorduğunda ona anlatmak için...Osmanlı konusunda öyle aşağılık bir iftira kampanyası sürüyor ki, insanın bırakın çocuğunu kendini bile bundan koruması kolay değil. Bir gün çocuğunuz gelip `Anne bizim ceddimiz herkesi kesip biçen savaşkan bir güruhmuş, işi gücü haraç kesmekmiş, medeniyete hiçbir iz bırakmamış? diye konuşmaya başlarsa ne yapacaksınız? İşte ben ne yapacağımı buldum. Evin duvarına Bosna`yı fetheden Fatih`in Katolik manastırında bulunan ve Hırıstiyanlar`a özgürlük tanıdığı 28 Mayıs 1463 tarihli fermanını asacağım. Oğlum sorduğunda da okumaya başlayacağım: “Allah, peygamberler ve taşıdığım kılıç üzerine yemin ederim ki Hıristiyanlar dinlerinde serbest olacaklardır. Kimse sadece kılıçla cihan İmparatoru olmamış... Bosna Hersek`te görev yapan Çokuluslu Barış Gücü içindeki Türk Birliği gerçekten büyük bir keşfe imza attı. Beş yüzyıl öncesinin insanlık dersi olan bu fermanın bir Bosna manastırında bugüne dek saklanmış olması mucize gibi. Bazı okurlar Fatih fermanının küçültülmüş kopyalarının çekilip çerçeveletilmesini, altına bugünkü harflerleTürkçe ve İngilizce tercümelerinin eklenmesiyle turistik yerlerde satılmasını salık veriyorlar. Fermanın yurtdışında sergilenmesini önerenler de var, Türk imajını düzelteceğini umarak...İyi olur ama, bana kalırsa önce bunu kendi ülkemizde sergileyelim, kendi okullarımıza asalım. Tanıtım için deplasmana çıkmadan önce kendi sahamıza bakalım. Çünkü sonuçta yurtdışındaki Barbar Türk imajı bizim kendi içimizdeki hasta dimağlar tarafından besleniyor, bunu atlamayalım. `Biz neden kendimizi iyi tanıtamıyoruz?` sorusunun bir tarafında dışımızdakilerin önyargılarıvar. Fakat asıl tanıtım engeli, kendi kendimize karşı taşıdığımız önyargılar. Kendi tarihine sövenlerin tedavisinde fermana ihtiyaç var!”


GENÇ'ın Yazısı.