Mevsimlerin ılık günlerinde, güneşi arkasına alarak açık penceren içeri giriverir rüzgar. Perdeleri havalandırışı ile kendini aşikar eden bu esinti, perdeler gibi pencere pervazlarını da sıvazlayarak geçer. Mevsimlerin soğuk günlerinde kapanan pencereler, rüzgarın pencereyi zorlayan uğultularına direnir bu defa. Rüzgarla evde en çok konuşan, evin pencereleridir.

Saksıda sardunyası, tüllenen saatleri ile gülen gözleridir evin, pencereler. Geceleri renk değiştirip, “gözüne mil çekilmiş ama” gibi dehşetle baktığı da olur. Pencerelerin bir kanadı ümit, bir kanadı korku üzerindedir. Eksik yanımıza kayar bakışları. Ümidi besler tüllerdeki en ufak bir hareket, korkuyu salar içimize ışıkları. Şarkılarda yüz görmek için perdeleri açtırırız, şiirlerde perdeleri çektirip, pencereleri kapattırırız.

Sokağa açılır pencereler. Dar sokaklara, geniş caddelere, bir dağ yamacına, yanan bir eve. Pencerelerden temaşa ettiğimiz, bir yanıdır hayatımızın, bir anıdır hayatımıza. Sakinlik gerektirir penceren izlemek sokağı. Biraz yaş, biraz yaşanmışlık gerektirir.

Açık da olsa, kapalı da olsa, içeri ile dışarı arasında mahrem bir çizgiyi, perdeleri giyinir pencereler. Açılması da kapanması da rasgele değildir tüllerin. Tüllerine bürünmemiş pencereler ya çok tazedir, daha onu açıp evi havalandıracak insanlara kavuşmamıştır, ya da yalnız bırakılmıştır bir taşınma, göçme sonrası. Yaşlandıkça evler, en çok pencerelerinden ele verir kendini. İnsanda gözlerin altına biriken halkalar gibi, pencereler de halka halka göçer evin içine.

Pencereler sokağın, oyunda bağıran çocukların sesini, sütçünün sesini içeri taşırken hiç şüphe yok ki içerideki huzurunu da dışarı salıveriyordu. Ferahlamak isteyen pencereleri açtırıyordu. Cumba kenarlarında dinlendiriyordu insanlar kendilerini. Dev binalardan pencereleri kaldırdılar. Çünkü içeride kendini dışarı atabilmek için mesai bitimini bekleyen insanların gerginliği, dışarıda da korna sesleri, egzoz dumanları var. Sokaklardaki kanalizasyon mazgalları gibi mazgallarla hava akımını sağladılar dev binalarda.

Evlerin pencerelerine benzer, gönül dağının da pencereleri var. Muhabbet açar bu pencereleri. Kiminde aralar, kiminde sonuna kadar dayar. Böylece pencereler arasında akım da başlamış olur. Huylar akar sevilenden sevene, kişilik akar ve en nihayetinde alınyazısı da akar. Sevenle sevilenin kaderlerini de birleştirir bu pencereler. Fakat pencere hangi gönülden hangi gönüle açıldığının idrakinde değildir. Önemsemez de pek bunu. Zaten kalpler Allah’ın elindedir. Pencereler, muhabbetin yazgısıdır.


Rabia Gülcan Kardaş'ın Yazısı.