Gazneli Mahmud devrinde bir eşkiya çetesi, haydut güruhu türer. O günün emniyet teşkilatı ne yaparsa yapsın bir türlü soygun,  hırsızlık ve gaspların önünü alamaz. Nihayet Sultan Mahmud, bu meseleyi bizzat kendisi halletmeye niyetlenir. Kılıkkıyafet değiştirir  ve bir şekilde kendisi de çeteye dahil olur. Büyük bir soygun öncesi bütün mücrimler bir araya gelir, kendi hünerlerini anlatır ve plân  yaparlar. Birisi, “Ben düz kale duvarına bir çırpıda çıkabilirim”.

Diğeri: “Benim açamayacağım kapı yoktur, en zorlularını göz açıp  kapayıncaya kadar açabilirim.” der. Hepsi sırasıyla kabiliyetlerini sayıp dökerler. Gazneli Mahmud’a sıra gelince o: “Ben, başımı sağa  çevirince bir sürü can kurtulur, sola çevirince de nice kelleler alırım.” der. Bu söze çok mânâ veremeseler de üzerinde fazla  durmazlar ve plânlarını tamamlarlar. Ertesi gün, dönemin en büyük soygunu yapılmıştır ve ortada haramilerin kimliğine dair hiçbir iz  yoktur. Sultan Mahmut, bir gece önce aralarında olduğu o eşkiya arkadaşlarının yerini iyice öğrenir ve derdest ettirip onları huzuruna çıkartır.

Nasıl yakalandıklarına akıl-sır erdiremeyen suçlular, karşılarında bir gün önceki suç arkadaşlarını görünce şaşkına döner ve  meseleyi anlarlar. Başları önde, büyük bir pişmanlık içinde af dilerler ve haklarında verilecek hükmü beklerler. Sultan, “Dün gece  hepiniz hünerlerinizi gösterdiniz. Hepsi çok ustacaydı. Şimdi sıra bende, ben de kendi maharetimi göstereceğim.” der ve kafasını  sağa doğru çevirip boynunu büker. Onlar kendi tavırlarını ortaya koyarken, Sultan da şanına yakışanı yapmış ve bütün mücrimleri affetmiş, onları merhametle ıslah etme yoluna gitmiştir.

Dünya sultanları bile kendisine karşı boyun bükerek af dileyenlere ihsanda bulunup hataları affederken, her şeyin sahibi ve  sultanların sultanının önünde tevbe ve istiğfar edip boyun bükülür, bir daha hata işlememeye gayret edilirse rahmeti sonsuz olan  Allah’ın farklı muamelesi düşünülebilir mi!. Siz yeter ki bir yetim, bir fakir ve bir mücrim edasıyla boyun bükün, el açın ve af fermanı  ümidiyle O’nun eşiğine yüz sürün. Yeter ki acz ve fakrini müdrik muhtaçlar tavrıyla Kadîr ve Ganî’ye teveccüh edin. Göreceksiniz ne  sırlı koridorlar açılacak önünüzde. Hissedeceksiniz ne ulufeler, hediye ve lütuflar belirecek sinelerinizde. Ve sezeceksiniz gözlerin  görmediği, kulakların duymadığı ve insanın idrak edemediği daha ne muhteşem nimetler var ötede. Yeter ki bu dünyada iyi bir  imtihan verip hayatımızı “Hakk rızası” çizgisinde yaşayarak geçirmede muvaffak olalım.


Alican Tatlı'ın Yazısı.