O Ağaçlar Da Allah`ı Zikrediyor
Rukiye Gülşen / Genç Haber Merkezi
Facebook ve Twitter hiç bu kadar prim yapmamıştı. Farklı dünya görüşlerine sâhip insanlar yıllardan beri insan olma noktasında birleşip sürdürdükleri arkadaşlıklarını “Gezi Parkı Direnişi” denen eylemler nedeniyle birbirlerine karşı mevzi almış durumdalar. Bir söz düellosuna tutuşmuşlar ki sormayın gitsin. Herkes ardından gittiği davayı haklı gösterme derdinde. Bunun için de kendine aykırı düşen görüşleri tükürmek gibi bir derdin içine düşülmüştür. Öyleleri var ki insan kimliğini bir kenara bırakıp siyasî kimliğini konuşturmaya başlamış. Aman Allah’ım bir göreceksiniz. Kilerde, ambarda, stokta ne varsa hepsi pazara sürülmüş durumda. Video görüntüleri, köşe yazıları, haberler, yorumlar gırla gidiyor. Fikirler Sandy Kasırgası’na tutulmuşçasına havada uçuşuyor.
Bir grup var ki tıpkı “Cumhuriyet bizimdir, bizim olacak, Atatürk bizimdir, bizim olacak, dünya hayatı bizimdir, bizim olacak” hırsı ve heyecanı ile etrafa tazyikli su fışkırtmaktan geri durmuyor. Hani elindekini kimseyle paylaşmayan mülkiyet duygusu ağır basan çocuklar misâli... Hadi diyelim ki onlar haklı. Ya onların evcilik oyununa karışıp “Ne olursunuz illâ beni de bu oyuna dâhil edin“ diyerek ezilip büzülenler yok mu? Adamlar bahçeye bir incir ağacı dikmişler, meyvesinden ev sâhipleri dışında kimse faydalansın istemiyorlar. Bir köprü kursalar, herhâlde köprüden geçebilmeyi şu iki şarta bağlarlar: 1. Kendileri gibi düşünüp yaşamak kaydıyla, 2. Bir köprü yapmayı düşünmemek kaydıyla... Bu anlayış ve hareketleriyle kendi insanını bölerler, çarparlar sonra da yersiz korku ve endişe içine düşen yine kendileri olur. Bu korku psikolojisiyle kurmadıkları düzen, plânlamadıkları eylem kalmaz. Çok yazık…
Cumhuriyet kuruldu kurulalı bu endişeden kurtulmuş değiller. Kurtulamazlar da. Çünkü kovalarını öyle bir kuyuya daldırmış ki kuyudan hayat yerine kin, nefret, öfke çekiyorlar.
E bunları içen yerinde durabilir mi? Öfkelerinin ateşi önce kendilerini yakar. Sonra bu ateşi etrafa da sıçratırlar. İşin garip tarafı kendilerini kurtarmak için yardım elini uzatsan, boğulmayı göze alır kurtulmak için ellerini uzatmazlar. İllâ kendileri gibi devirenlerden olman lazım. Böyle de bir inatçılıkları vardır.
Dinin vicdan hapsinden kurtulup hayatta gözle görülüp elle tutulan her hareketine karşı pirelenip dururlar. Öyle ki ağaçların Allah’ı zikrettiklerini açıktan duymuş olsalar herhâlde o ağaçların da kökünü kurutmaya kalkışırlar.
Kendilerine âhirette faydası bile olmayacak bir ideolojinin peşine ömürlerini hebâ etmek pahasına takılıp gitmişler. “Ömrümü verdiğim bu dava için harcadığım mücadelenin karşılığını âhirette alacak mıyım acaba?” diye insanın bir düşünmesi lâzım. Zîrâ insan sadece namazdan abdestten değil, harcadığı nefesten bile hesâba çekilecektir. Facebook’u, Twitter’ı hangi amaçla kullandın? Yeryüzünde adaletle mi hükmettin? Dünyanın öbür ucundaki kardeşin açlıktan ölürken sen LCD ekran televizyonun karşısında çekirdek çıtlatarak film mi izledin? Allah(cc) âlimdir, her şeyi bilir. Habîrdir, her şeyden haberdârdır.
Yaşadığımız bu son olaylar, ayrışmamıza değil, birlik ve beraberliği artırmamıza daha çok vesile olmalı. Çünkü şeytanın murâdı bizi birbirimize düşürmek ve ateşe göndermektir.
Eğer, şeytana meytana inanmıyor, âhiret mâhiret de yok diyorsanız ve kendi davanızın haklı olduğunu savunuyorsanız ve bu davanızın peşinden gitmeye kararlıysanız o zaman sempati toplayarak davanızı sürdürün. Bu da ancak sevgi, şefkat göstererek öfkelenmeden, başkalarını ötekileştirmeden yapılır.
İnsanı yoktan var eden Allah-ü Teâlâ insanın bu tür zaafları, hırsları, tutkuları olabileceğini ve bu tutkuların insanı kan dökmeye kadar götüreceğini bildiğinden O’nu yarattıktan sonra yalnız bırakmamış. Peygamberlerini ve kitaplarını göndermiştir. Yetmedi insanoğlunun yaşayabilmesi için sayılamayacak çeşitte ve çoklukta rızıklar yaratmıştır. Yerin ve denizlerin altındaki petrolden, mâdenlerden tutun semâdaki bütün gök cisimlerinin hepsi insanoğlunun hizmetine âmâde kılınmıştır. Bu; Rabbimin sınırsız rahmetinin, şefkatinin neticesi değil de nedir? Öte yandan azan, isyân eden, günâh işleyen insana hemen cezâsını vermiyor, ona belki aklını başına toplar da tövbe eder diye süre veriyor. Burada Rabbimin murâdı insanı illâ da cennetine koymaktır.
“İnsan o gün: "Kaçış nereye?"(Kaçacak bir yer var mı?) der. Hayır, sığınacak herhangi bir yer yok. O gün, `sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar)` yalnızca Rabbinin katıdır. İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir. Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir (şâhittir). Kendi mâzeretlerini ortaya atsa bile. Onu (Kur`an`ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma. Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize âit(bir iş)tir. Şu hâlde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle. Sonra muhakkak onu açıklamak Bize âit(bir iş)tir. (6) Hayır; siz çarçabuk geçmekte olanı (dünyayı) seviyorsunuz. Ve âhireti terk edip-bırakıyorsunuz. O gün yüzler vardır ışıl ışıl parlar. (7) Rablerine bakıp-durur. O gün, öyle yüzler de vardır ki simsiyah kesilmiştir.” (Kıyamet Sûresi 10-24. Âyetler)
Rabbim, bizleri üç kuruşluk dünya menfaatinin peşine takılıp da Kendi rızâsından uzaklaşanlardan eylemesin.
GENÇ'ın Yazısı.