Ayhan Işık / Genç Haber Merkezi

Şu Google’ın meşhur harita programında incelemek istediğiniz bölgeye çok yaklaşırsanız kaybolabilirsiniz. Araştırmak istediğiniz yerin yön ve mesafe algısı için geriye çekilip kendinize mirengi noktaları tespit etmeniz gerekir. Böylece hedef noktaya tekrar yaklaşıp konuya hâkim olarak çalışmanıza devam edebilirsiniz.

Eğer önünüzde aracınızla aşmanız gereken oldukça dik bir rampa varsa ve aracınızın gücü bu rampayı aşmaya yetmediyse yine geri çekilir en başa dönersiniz. Bu kez geriden gaza basarak iyice hızlanıp önünüzdeki rampanın zirvesine ulaşmaya çalışırsınız.

Çok büyük duvar resimleri, duvar afişleri için de böyledir. Resme, burnunuzun dibine kadar sokulduğunuzda, anlam kaybolur. Şekiller ve çizgiler saçmalaşır, hiçbir şey anlamazsınız. Bu yüzden resmin tamamını görecek kadar geri çekilmezseniz, bütünü görüp herhangi bir anlam yüklemeniz mümkün olmaz.

Çok uzun zamandır evlât hasreti ile yanan bir anne yüreği de, kavuştuğu evlâdını bağrına bastıktan sonra, gözyaşları içinde yaptığı ikinci hamle, sevgiliyi kendinden uzaklaştırıp evlâdına duyduğu hasretin, yürek yangınının seyirlik hazzını yaşamaktır.

Bulduğu yemi yemek için gagasına hücum eden yavrularına, anaç tavuğun bir gün önceki paylaşımcı, davetkâr, muhafaza eden tavrının dışında bir tepki vermesi, civcivleri gagalayarak yeminden uzaklaştırması, yemi kıskanmaktan çok daha büyük bir amaç için olduğunu da herkes kabul eder. "Tavuk psikolojiden ne anlar" diyenlere şiddetle çobanlığı tecrübe etmelerini öneririm.

Savaş meydanlarında da hasar büyümeye, kayıplar artmaya başladığında da geri çekilip, toparlanmak, olayı yeniden değerlendirmek, soluklanıp, tekrar saldırıya geçmek temel stratejilerdendir.

Geri çekilme, uzaktan bakma, uzaklaştırma ile ilgili örnekler elbette bu kadar değil. Zîrâ uzaklaşmanın, geri çekilmenin çok hayatî faydaları vardır. Bireysel ve toplumsal etkinliklerde “uzaklaşmak” amacı gerçekleştirmek için, yönü, hedefi doğru tâyin etmek için vazgeçilmez bir eylemdir. Böylece yeni bakış açıları da kazanılabilir. Olay daha doğru değerlendirilebilir.

Günümüzde, gerek ferdî, gerekse toplumsal sıkıntıları doğru analiz edebilmek için olayların içine salvo yapmak, sadece büyük resmi görmemizi engelleyecektir. Hattâ hiç farkında olmadan kâosun bir parçası haline bile getirebilir. Büyük resim kaybolunca tablonun herhangi bir bölümündeki basit bir çizgi ve şekilden ibâret kalabilir, değerli varlığımızı, sıradan, vasat bir figürana fedâ ettiğimizi fark ettiğimizde iş işten geçmiş olabilir.

Tarihin tekerrürden ibâret olduğu şu âlemde, ortaya çıkacak sonuçlar net ve biliniyor iken, ısrar etmek, tekerrürün gerçekleşmesini engellemekten öte, bilâkis olayın istenmeyen şekilde sonuçlanmasına katkı yapacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Elbette ki bu süreçte “sonunu düşünen kahraman olamaz” mantığının, yangına körükle gitmek olacağını, bilmeyenlere anlatacak yeterlilik ve kabiliyette bir potansiyel irâde bulunduğuna da eminim.

Olayları doğru analiz edebilmek için geriye attığımız ilk adımda, son 30-35 yıldır ülkemizin, insanımızın canını yakan, ekonomik gücümüzü sömüren terör belâsı ile karşılaşırız. Bir adım daha çekildiğimizde 27 Nisan muhtırası, sonrasında geri attığımız her adımda bir başka acı gerçekle burun buruna geliriz.

Böylece bu yüce milletin tarihinde geriye doğru yaptığımız yolculukta özetle şu duraklara uğramadan geçemeyiz.

28 Şubat dönemi, 12 Eylül dramı, 12 Mart muhtırası, 27 Mayıs 1960 ihtilâlini, tek partili dönemi, Serbest fırkayı, Şeyh Sâid İsyanını, Menemen olayını, İstiklal Mahkemelerini, Kurtuluş Savaşını, Osmanlı`da II. Meşrûtiyet, I. Meşrûtiyeti, yeniçeri isyanları... Gidin gidebildiğiniz kadar. İsyanlarla, direnişlerle, ayaklanmalarla, savaşlarla doludur bu milletin tarihi.

Osmanlı’nın son dönemini anlatan biyografik bir çalışmada, o dönemde İstanbul halkının psikolojik tahlilini yapan iki paragrafı, şuraya alıp koysam ve altına da “Bugün gezi parkındaki insanların ruh hâli kısaca bu” diye bir not yazsa idim, hiç kimsenin aklına bu satırların 1900’lü yıllara âit olabileceğinin gelmediği gibi yapılan tespitlerin ne kadar doğru olduğuna dâir yorumlar bile alırdım.

Günümüzde yaşananlar geçmişin birer tekerrüründen öte değildir. Böyle olunca sonuç da apaçık bellidir. Çıkarılmaya çalışılan kâosun sonucu olarak, en büyük zarar millî birliğimize, bütünlüğümüze vurulan darbedir. Yükselen fâizler, borsada içimizden olmayan birilerinin cebini şişiren kayıplar, ekonomik istikrarsızlığın sonuçları olan ağır mâliyet, başlayan ama bitirilemeyen yatırımlar, artan işsizlik, bir türlü gelişmeyen ekonomi, bireysel hak ve özgürlüklerdeki kazanımların iptali, cehâlet, zarûret, muhtaçlık ve bölünmüşlük.

İşte bu yüzden birileri – hem de çok kalabalık bir gürûh - bu millettin belinin doğrultamaması için hiçbir zaman ellerinden geleni esirgemeyeceklerdir. Zîrâ bu millet belini bir doğrultacak olursa, bu kez 600 yıldan da daha uzun sürebilir. Böylesi bir sonuca râzı olmayacak yedi milyar insan ismi sayabilirim...


GENÇ'ın Yazısı.