Derdini Söyle Kaç Kırat Olduğunu Söyleyeyim
Bir “dert, dert” tutturmuşuz gidiyor. İyi ki de öyle yapıyoruz. Bu haz merkezli dünyada dert söyleyip derde çağırmak kadar asil ve kahramanca bir şey olabilir mi? Asil, kahramanca ve GENÇ’ce… Delikanlı işi yani… Kanı damarlarından deli gibi akarken dieğr taraftan da “Ben kimim ve bu gidiş neyin nesi?”diye sorabilme cesaretini gösterebilmek az şey midir? Ben söyleyeyim: Çok şeydir. Bu soruyu sormak öyle herkesin harcı değildir. Er olmak ister. Biraz aykırılık ister, biraz aşkınlık ister; aşk ister. Belki terkedip gitmek, belki dönüp gelmek ister. Öyle ya da böyle kalbin, gönlün ve zihni dikkate almak ister; dert ister, dertli ister. “Ten, Meryem gibidir ve her birimizin İsa`sı vardır. Eğer bizde dert zuhur ederse, İsa’mız doğar. Eğer dert olmazsa, o gizli yoldan gelen İsa yine aslına ulaşır, ancak biz mahrum kalırız.” (Mevlana)
Biz şu kısacık dünya hayatında mahrum kalanlardan, kaybedenlerden olmak istemiyoruz. O yüzden dertli olmayı çok önemsiyoruz; çünkü biliyoruz ki dert fiili bir duadır. Bizi bizden iyi bilene kesintisiz bir yakarışa durmaktır. El açmadan, dil dudak deprenmeden sözü iletebilme becerisi dertle olur ancak. Biz o yüzden neyi dert ettiğimize çok dikkat ederiz. Durup durup gönlümüz yoklarız. Neyin derdi ile yanarız, derunumuzda nelerin kaygısı ağır basar? Gönlümüzü alırız elimize bazı vakit şöyle bir sarsarız, nelerin gizli duasına durmuş diye sorgularız. Çünkü farkımız, derdimizin niteliğinde saklıdır. Neyi, niye dert ettiğimiz kim olduğumuzu ele veren ipuçlarıdır. Bunun tersi de doğrudur: Bizi ne sevindirir, ne güldürür? Bir anda neşemizi yerine getiren hangi haber olur? İnsanın turnusol kağıdı gibi “adamlık kalitesi”ni ölçen işte bu iki zıt keyfiyettir: Neyin derdini çekmekteyiz ve neyin sevinci ile sevinmekteyiz?
***
Göklerden beslenmeli dedik ya… Hemen soru geldi. Göklerden beslenme nasıl olur? Uzatmaya gerek yok: Seher sofralarına oturmakla olur. Geceyarısından sonra açılır bu sofralar ve sabah ezanına kadar sürer. Bir cümbüş meydanı gibi feyz alınır, feyz satılır. Gökten yağmur gibi gönül gıdası yağar. Sanki lahuti eller uzanır, isteyene istediğini ikram eder.
***
Cafcaf güzel tepkiler aldı. Edebli bir mizah dergisine gerçekten ihtiyaç varmış; bunu gördük. Bizim de böyle olmamalı dediğimiz teknik bir takım aksaklıkları hallederek devam ediyoruz. Bu sayısında bir yarışma ilanı var. Kabiliyeti olan varsa “Gençlik Hallerini” çizsin, görelim. Beğenelim ve yayınlayalım. Cafcaf halis ve iyi niyetlerle başladı. GENÇ gibi zor bir alana talip oldu. İnşaallah güzel devam eder ve gelişir.
***
Yaz geldi çattı. Yaz, bir şekilde ertelenmiş çalışmaların ele alındığı bir zaman dilimi olmalı. İnsan dinlenmeli de… Ancak bu, bir işten başka bir işe koşarak yapılmalı. Bir büyüğümüzün ifadesi ile mezarda dinlenecek çok zamanımız olacak. GENÇ, yazın da koşmaya devam edecek. Hem kendisi koşacak, hem de yüreği aynı kıvamda, aynı frekansta GENÇ dertlilerin koşularına katılacak. Hepsini paylaşacağız. Bir sonraki sayıda buluşmak ümidiyle size bereketli okumalar diliyoruz.
Allah’a emanet olunuz.
Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.