Boğaziçi Üniversitesi, Hürriyet ve Takvim gazetelerinin Boğaziçi Üniversitesi Folklör Kulübü’nün düzenlediği Hepimiz adlı dans ve müzik gösterisine yönelik provakatif haberleriyle tekrar gündemde. Gösterinin bir parçası olan Kürtçe türküler ve Nevruz halayı vatanımızın bölünmez bütünlüğünü zedelemiş olmalı ki Hürriyet’te, PKK gerillalarıyla çatışırken ölen Türk askerlerinin haberleriyle yan yana verildi. Gösteride elektor gitar çalan başörtülü bir öğrenci ise sahnede sergilediği bu irticai faaliyet gereği gazetenin sayfalarında Denizli’de bir kuran kursu haberiyle birlikte yer aldı. Maksadının üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğu aşikar olan Hürriyet’in bu tutumu Takvim gazetesinin doğrudan PKK’ye atfen attığı Biji Boğaziçi manşetinin yanında oldukça hafif kalıyor.

Yapılan tüm bu taraflı ve çarpıtmaya yönelik haberler şüphesiz doğrudan son zamanlarda el altından yükseltilen milliyetçi konjonktürle ilgili. Hrant Dink cinayeti sonrasında git gide karanlık bir anlam kazanan milliyetçi dalga, Güneydoğu’da tekrar hortlayan PKK ile beraber giderek tehlikeli bir hal alıyor. Bunların üzerine bir de 27 Nisan’daki postal sesler eklenince, sokağa dökülen eli bayraklı, ağzı salyalı kitleler Hitler’in 1940’larda milyonları Berlin meydanlarına döktüğü ulusu kurtarma ve arı ırkı yüceltme mitinglerine benziyor...

Özgür ve liberal ortamı, süper kalite eğitim, boğaz manzaralı kampüsü ve sosyetik kantinleriyle Türkiye’nin apolitik gençliğini her yıl beygirler gibi amansız bir yarışa sokan bir havuç olan (hani şu eşşeğin önünde sallanan var ya) Boğaziçi Üniversitesi’nin bu dokunulmazlığını kimlere borçlu olduğu meçhulken, halen Türkiye’de başörtüsü yasağının fiili anlamda uygulanmadığı tek mekan olması dikkat çekici. Bu liberal ortamın en büyük özelliği ise öğrenci kitlesini memleket gündeminden tamamen soyutlayarak, doğrudan iş dünyasına ve akademik rekabet ortamına entegre etmesi. Peki bu ortam en çok kimlere yarıyor? Tabii ki de küresel sermayenin yerel ortaklarına. Okula her yıl akan yüklü bağışların karşılığı ise her yıl geleneksel olarak düzenlenen Kariyer Günleri’nde, pardon köle pazarlarında ayni olarak geri alınıyor. İşsizliğini ciddi bir sorun olduğu ülkede bir istihdam aracı olarak değil, Türkiye’nin zeki ve çalışkan gençlerini (bizim orda inek derler ayıptır söylemesi) kapitalist sistemin çarkları arasında ezme operasyonu olan bu etkinlikler okul yönetiminin liberal tutumu doğrultusunda sonuna kadar destekleniyor. Rektör Ayşe Soysal’ın hem George Soros’un küresel sömürü tezgahı Açık Toplum Entitüsü ile hem de mağdur ve mazlum başörtülü öğrencilerle diyalog kurması ise bana nedense en çok hem ABD’ye hem Rusya’ya yaranabilen, Cuma’ya da gidip rakısını da içebilen, müslümanlara hoş görünüp laiklere de yaranabilen merhum bir devlet adamımızı hatırlatıyor. Bu iki insanın ortak özelliğiyse ikisinin de müslümanlarca kabullenilip, destek görmesi.

Boğaziçi Üniversitesi’ndeki seçkin örneklemimizden yola çıkarsak Türkiye’li müslümanlar, muhafazakarlığı, sisteme entegre olmayı, kendilerinden olmayanı kabullenmeyi bir yana bırakıp adam gibi bir özeleştiri yapmadıkça ve sistemle ciddi bir şekilde hesaplaşmadıkça bu iğrenç çarkın ezileni olmaya devam edecekler. Bu şartlar altında Müslüman gençlerin en önemli sorumluluğu düzenin çarklarına teslim olmak değil, eleştirel düşüncelerini ve sorgulayan zihinlerini muhafaza ederek mevcut imkanların zorlayarak tevhid mücadelesini yürütmeye çabalamalarıdır. ve bilin ki Allah, kendisine karşı sorumluluk bilincine sahip olanlarla beraberdir.”  (Tevbe:36, Kur’an Mesajı Meal Tefsir, Muhammed Esed, İşaret Yayınları)


GENÇ'ın Yazısı.