Züleyha Sayın

Mescitler o çocukların hayat alanı, zamanlarını orada sürdürüyorlar bizdeki gibi hayatın dışında kalmıyorlar. Mescidin içinde ya da  dışında kimse onlara dokunmuyor. Çünkü çocuklar O’nun misafiri...

Dünyanın en güzel mescitlerinden birinde çocuklar görüyorum, avluda oradan oraya koşan... Şöyle bir bakıyorum o kadar şen, o kadar  özgür, o kadar mutlular ki... Kimse onlara dokunmuyor, kimse onlardan rahatsız değil, bırakın kollarından tutup dışarı atmayı kimse  kaşlarını bile çatmıyor onlara.

Sonra kadınlar görüyorum akşam namazı için mescide geliyorlar yanlarında çocukları ve yenebilecek birkaç parça şey ve tabii ki  kahveleri. Komşusu ile kapının önünde oturmaya gider gibi, evinin bahçesine çıkar gibi. Akşamlar şen, bereketli geçiyor bu göğün  altında!

İmrenerek bakıyorum çocuklara, aynı zamanda onlara bunları çok görmeyen büyüklere.

Ve yıllar önce bizim topraklarımızda, çocuklarla gittiğim bir cami ve imamı geliyor aklıma… Üç çocuk ve ben Beylerbeyi’nde bir  caminin yolunu tutmuşuz. Abdest almak ve namaza durmak için deniz kenarında ufak bir cami imdadımıza yetişiyor, tüm telaşlarımızı  sakinleştiriyor. Girer girmez bizim hızlı hareket etmemizden mi, imam efendinin alışkanlığından mıdır avluya giren bize  hemen müdahale ediveriyor oracıkta;

-Nereye? -Abdest almaya.

-Çocuklar nereye? -Benimle birlikte abdest almaya.

- Çocuklar giremez, burada beklesinler!

- Neden? -Giremezler!

-Neden? -Giremezler!

-Ama neden giremiyorlar? -Gi-re-mez-ler!..

Başlıyor çetin mücadele. Her sorum her açıklama taleplerim aynı cevapla karşılık buluyor; ÇOCUKLAR GİREMEZ!

Sonuç “terbiyesiz” sıfatına layık bulunarak çocukları alıp ayrılıyorum oradan, çocukların şaşkın bakışlarını da yanımıza alarak…

Ama bitmiyor… Şimdi en zor kısmı, çocuklar merak ediyorlar neden içeri giremediklerini. Cevapsız bırakmak istiyorum. Kendime  sorular soruyorum; “Hakikaten biz neden içeri giremedik? Biz çocukları mescitlere bir yetişkin olduktan sonra mı götüreceğiz? Asıl  önemli soru işte o; peki o zaman götürebilecek miyiz?”

Şaşkınlıklarına son vermek, onlarda kalıcı bir hasar bırakmamak adına sessizliğime son veriyorum. Birden gözümün önüne içeri  alınmayan çocukların yazın en sıcak ve en uzun günlerinden birinde, bir kandil gününde benim bile acaba diye düşündüğüm bir  günde, tuttukları orucu açmak için minik ellerinde bardaklarla bekledikleri geliyor. Toparlanıyorum ve başlıyorum söze;

“Girmemek için neden yoktu, sadece kişisel bir tavır, her yerde her camide, mescitte böyle olmuyor “ açıklaması ile yetinsinler  istiyorum. Ama kendime sorularım sürüyor cevaplarını bulamadığım sorular; Neden? Neden??

Kaç kişi vardı bu şekilde cami kapısından kovulan, safın dışında bırakılan, azarlanan ve bir daha o kapıya gelmeyen? Ve kaç kişi  vardı bu vebali alan?

İşte bu yaşananlardan sonra imrenerek bakıyorum Kainat Efendisi’nin misafirlerine. Mescitler o çocukların hayat alanı, zamanlarını  orada sürdürüyorlar bizdeki gibi hayatın dışında kalmıyorlar. Mescidin içinde ya da dışında kimse onlara dokunmuyor. Çünkü  çocuklar O’nun misafiri...


GENÇ'ın Yazısı.