İçimizde iki ateş var. Bu ateşlerden biri söndürülürken diğeri yakılmalıdır. Nefsimizin kabarmasına vesile olan nefs ateşine devamlı su döküp söndürürken aşk ateşine sürekli odun atıp yakmalıyız. Ama bazen biz bu ateşleri birbirine karıştırıyoruz. Söndüreceğimiz ateşe odun atıyoruz. Odun atacağımız ateşe de su döküp söndürüyoruz. Her iki durumda da zarar gören biz oluyoruz.

Rabbin emirlerine tam teslim olan vefakâr kullar bu hususta son derece dikkatli olmuşlar, nefs ateşini söndürüp aşk ateşiyle yanmayı bilmişlerdir. Bu sayede hayatı bir gül bahçesine çevirmeyi başarmışlardır. Bu bahçede iman, zikir, irfan ve lütuf çiçekleri yetiştirip amel-i sâlih ırmakları akıtmışlardır. Böyle gönüllerin önünde zahirî ateşler bile vasıflarını değiştirerek gülistana dönmüştür. Nitekim çok vefakâr olan Allah`ın halîli Hz. İbrahim a.s. Nemrut tarafından ateşe atıldığında, Mevlâ`nın emriyle ateş, Hz. İbrahim`e serinlik ve selamet olmuştur. (bk. Necm, 37),


Alican Tatlı'ın Yazısı.