Yetenekle ortaya çıktığı iddia edilen halin, tamamen bir gösteri ve şov ögesi olarak kullanılması, üstelik bu durumun popüler kültürle harmanlanması bizzat kabiliyetleri köreltici bir durum arzediyor. Öyle ki artık insanlar sadece dans edebilmeyi, şarkı söylemeyi, bir takım akrobatik hareketler yapabilmeyi ya da sihirbazlık gösterilerini yetenek zanneder duruma geldi.

Kabiliyet, yetenek; kişinin yeterli eğitim alması halinde, belli bir alanda öğrenme veya yapabilme kapasitesini gösteren, doğuştan veya sonradan kazanılmış özelliklerinin toplamı diye tarif edilebilir. Kur’an’da da “Sizin çalışmanız birbirinden farklıdır” (el-Leyl, 4) denilerek insanların farklı yeteneklere sahip olduğuna işaret edilmiştir. İnsanda çok sayıda kabiliyet bulunmaktadır, ancak bunları son sınırına kadar geliştirmek için insan ömrünün yetmesi imkânsız gözüküyor. İnsanlar yetenek bakımından birbirlerinden farklıdırlar ve bunlar geliştirilebilir. Bunda başarılı olmak için kabiliyetlerin iyi tespit edilmesi ve geliştirilmesi gerekir. Medeniyet kurucular ve geliştiriciler de hep bu kabiliyetli bir avuç insandır. Nice kabiliyetli insanlar gelişigüzel eğitim sistemlerinde ve ellerde ziyan edilmektedir. Yetenekle ortaya çıktığı iddia edilen halin, tamamen bir gösteri ve şov ögesi olarak kullanılması, üstelik bu durumun popüler kültürle harmanlanması bizzat kabiliyetleri köreltici bir durum arzediyor. Öyle ki artık insanlar sadece dans edebilmeyi, şarkı söylemeyi, bir takım akrobatik hareketler yapabilmeyi ya da sihirbazlık gösterilerini yetenek zanneder duruma geldi. Yetenek, insanların eğitilmesinde ve istihdamlarında kullanılırsa asıl bir işe yarayacaktır. Televizyon dünyasının, popüler kültürüne meze yapılmış, yetenek olup olmadığı çok su götürür sözde meziyetleri insanlara sunmak, elbette yetenek algısını da değiştirmekte artık aileler çocuklarının topçu ya da popçu olmasını arzu etmektedir.

Hz. Peygamber, “İnsanlar madenler gibidir. Cahiliye devrinde hayırlı olanlar, dinde ilim sahibi olurlarsa İslam devrinde de hayırlı olurlar” buyurarak aslında her insanın farklı kıratlarda madenler olduğuna işaret etmiştir. Bu gün biz biliyoruz ki yeryüzünde çeşit çeşit çok değerli, az değerli veya değersiz birçok maden vardır. Madenler ham halde bulunurlar, kıymetleri asıl işlendikten sonra ortaya çıkar. Önemli olan insanların kabiliyetlerini tanıma ve onları uygun bir şekilde eğitme, geliştirme ve istihdam etmedir. Her insana kabiliyet, mizaç ve ferdi özelliklerini dikkate alarak muamele etmek ayı zamanda fıtrata saygının bir ifadesidir.

Yeteneklerin ortaya çıkarılmasında ve hayra kullanılmasında birkaç unsurun bir arada bulunması elzemdir. Bunlardan birincisi yeteneği keşfedici kaynaktır. Bu kişi veya kurum, kimden neyi ve ne ölçüde bekleyeceğini çok iyi bilmelidir. Diğer bir unsur, yetenek diye keşfedilen şeyin değeridir. Yetenek denilen şeyin önce yetenek sahibine bir faydasının dokunması, ardından yakın çevresine ve insanlığa hatırı sayılır bir yararının olmasıdır. Son olarak da keşfedilen yeteneğin doğru yönlendirilmesi ve istihdamıdır.

Yetenekleri keşfedici ve bunu doğru yönlendirici olarak Peygamberimizin çevresindeki insanları çok iyi tanıdığını görüyoruz. Peygamberimiz çevresindeki insanları çok isabetli olarak yerli yerinde istihdam etmişti. Efendimiz, Yahudilere güvenmediği için Zeyd b. Sâbit’e İbranice öğrenmesini emretmiş o da on beş gün içinde bu dili iyice öğrenmiş ve Yahudilerle olan yazışmaları yürütmüştür. Bu uygulama aynı zamanda “yetenek ve ihtiyaç” çerçevesini de gözler önüne sermektedir. Zira herkesin her şeyi öğrenmeye ne imkânı ve zamanı vardır ne de böyle bir şeye ihtiyaç bulunmaktadır. Peygamberimiz bu uygulamasıyla bazı kimselerin bazı branşlarda uzmanlaşması hususunda da ilk adımı atmıştır. Yine Peygamberimiz vefatına yakın günlerde, o zaman henüz on sekiz yaşında olan Üsâme b. Zeyd’i Şam’a göndermek istediği bir ordunun başına komutan yapmıştı. Münafıkların parmağının olduğu dedikodulara rağmen, bu kararından vazgeçmemiş, bütün eleştirileri göğüsleyerek, layık olan kimseyi layık olduğu yerde ve görevde değerlendirmek gerektiğini göstermiştir. İlmi ve hikmeti Müslümanın yitik malı sayan Efendimiz bu konuda patenti de ortadan kaldırıyordu, ancak öbür taraftan fayda ölçeğiyle de sınır çiziyordu. “Kıyamet ne zaman kopacak?” diye soran kişiye, “Emanet zayi edildiği zaman kıyameti bekle” buyurmuş, aynı şahsın emanetin nasıl zayi olacağını sorması üzerine de, “İşler ehil olmayan kimselere verildiği zaman” demiştir.

Burada, her şeyin çığırından çıkacağı, bilgi ve liyakate değer verilmeyeceği, işlerin yeteneksiz kişilere bırakılacağı dolayısıyla her şeyin düzeninin bozulacağına dikkat çekilmektedir. Hz. Peygamber, mescidin inşası sırasında Kays b. Talk’ın çamur yapma ve karıştırmadaki ustalığını görünce, arkadaşlarına, bu işi Kays’ın gözetim ve yönetiminde yapmalarını söylemiştir. Hz. Peygamber, şiiri bir iletişim aracı olarak kullanmış; çağının sözlü iletişim geleneğine uyarak şairlerin yetenek ve becerilerinden İslâm’ı müdafaa etmede ve inkârcılara karşı tavır almada faydalanmıştır. O, “Şiirde hikmet vardır”; “Çünkü şiir, Kureyş’i okdan daha fazla yaralar” buyurmuştur. Bu yaklaşım tarzları gösteriyor ki, Hz. Peygamber, sanat olarak şiirden, insan unsuru olarak da şairden ve diğer mesleklerde de konusunda uzman olan insanların yeteneklerinden faydalanmıştır. Bu tavır onun, çevresindeki insanları iyi tanıdığı ve yeteneklere göre kimi, ne zaman, nerede ve nasıl değerlendireceğini iyi bildiğini de göstermektedir.


Ali Can'ın Yazısı.