Kendi Alt Üst Olmuş, Okuyanı Alt Üst Eden Adam: Franz Kafka
“Dünya ile olan savaşında dünyanın yanında ol”
Özgün kişilik. Yalınlığın dayanılmaz cazibesini sonuna kadar kullanmış bir yazar. Edebiyatçı, filozof, düşünce adamı ve kısacık ömre tüm dünyayı etkisi altına alacak eserler bırakmış bir kişi. Hristiyan bir toplumda Yahudi, Almanca yazan bir Çek, sanat düşmanı ailede bir sanatsever, sigortacılık işinden vakit ayırıp yazamamaktan şikayetçi bir yazar, huzurlarınızda: Franz Kafka.
3 Temmuz 1883’de Prag’da dünyaya gözlerini açar, 41 yıl gibi hayli kısa bir ömür geçirir Kafka, doğduğu şehirde dünyaya gözlerini yumar. Yahudi oluşu, ailesiyle olan ilişkisi, içinde yaşadığı toplum ve siyasal ortam, çevresine yabancılaşmasını kolaylaştırır. Daha lisedeyken ileride felsefe okumayı arzuladığını söyler ama babası hiddetle karşı çıkar. 1906’da hukuk doktorasını tamamlar. 14 yıl hukukçu olarak Prag’ta çalışır. Akşam ve gece saatlerinde hep okur ve yazar. Bu akşamlarda yazdıkları, takip eden on yıllar içerisinde tüm dünyada ün kazanır. Önce Almanya’da dar bir çevrede tanınan yazar, Camus ve Sartre’nin ön ayak olmasıyla Fransa’da tanınır, ardından İngiltere ve Amerika’ya da sesini duyurur ve daha sonra tüm dünya dillerine yayılır. 1950’lerde ‘karşı Almanya’da yapıtlarına ‘yeniden’ ilgi oluşur. İlk kez Almanca olarak eserleri toplu olarak yayınlanır. Ölümünden 40 yıl sonra kitapları Rus okurlarıyla buluşur ve ciddi bir ilgi uyandırır. Kafka’nın yapıtları o kadar güçlüdür ki Prag üzerine yazdıkları edebiyat haritasının başkentini Prag’a doğru çevirir. 1950’lerde Türkçe olarak ilk kitapları Milena’ya Mektuplar ve Değişim’dir.
Sessiz ve Çelimsiz Bir Edebiyat Tutkunu
20. yüzyıl Çek Cumhuriyet’inde en meşhur edebiyat söyleşilerinin arka saflarındaki sessiz ve çelimsiz gencin ileride, şahaser kabul edilen ve onlarca dile çevrilen eserler kaleme alacağını kimse tahayyül edemezdi.
Modern dünya zihnini inşa eden düşünürlerin çoğunun yaşam öykülerinde gördüğümüz ve hatta belirleyici faktör olan ‘sürekli değişim’, Kafka’nın hayatında görülmez. Yer değiştirmelerine ve uzun süreli gezilere rastlanmaz Kafka’da, meslektaşları ile önemli karşılaştırmalar yapamayız, çünkü özgün bir kişiliktir o.
Kafka, değeri öldükten sonra anlaşılanlardan. Hatta güncel bir mizahtır: “Benim yazdıklarım da Kafka gibi öldükten sonra mı anlaşılacak?” Kafka’nın değerinin sonradan anlaşılması ile ilgili edebiyat çevrelerinde oldukça farklı yorumlar var. En geçerli sayılanı “1933 ile 1945 yılları arasındaki siyasal olaylar, onun yapıtlarının yankı bulmasını engellemiştir” şeklindedir. Fakat bence Kafka’nın kendisi bunu arzuladı. Bilineyim, çokça tanınayım, fazlaca satayım kaygısı yoktu, zaten toplamda birkaç dosttan başkasıyla görüşmezdi. Göze çarpmayan bir yaşamı vardı. Böyle bir insanın sonradan bile olsa tanınması büyük bir şanstır onun adına.
Kafka’da Nazi zulmünden ağır biçimde etkilenenlerdendir. Kitapları yasaklanır, akrabalarına ve dostlarına baskı uygulanır. Nazilerin Çekoslovakya’ya girmesinin ardından üç kızkardeşi evlerinden alınarak toplama kampına yollanır ve burada katledilir. Kafka’nın kitaplığındaki birçok kitap, mektup ve yazarın hayat öyküsüne tanıklık edenler yok edilir. Nişanlısına ve ailesine yazdığı henüz yayınlanmamış 3000’i aşkın günlük ve mektubun yazarın sanatsal yapıtlarından daha kapsamlı nitelik taşımasına karşın bu olaylarda ortadan kaldırılır.
Gerçeğin İçindeki Düşü Öğrendim Ondan
Türk edebiyatının önemli isimlerinden Ferit Edgü, “Kafka koşulsuz yazarımdı, ondan çok şey öğrendim” der ve devam eder “O’ndan, düşünmeyi, politikayı, yazarın sorumluluğunu, düş gücünün sınırsızlığını, düşün içindeki gerçeği, gerçeğin içindeki düşü, nasıl yazılacağını, nasıl yazılmayacağını ve yapıtın önünde silinmeyi öğrendim.”
Bu satırların yazarının Kafka’dan en çok etkilendiği şey ise, pürüssüzlüktür. Taptaze ve dupduru bir dil vardır karşımızda. Süssüz ve pürüssüz, kendinden, doğal bir anlatım. Eklenerek değil eksiltilerek oluşturulmuş ve abartıya kaçan benzetmelerden arındırılmış bir metin vardır ve tabi aforizmalarla donatılmış eserler. Makul seviyedeki bir edebiyat ve düşünce yazıları okuru bunlara kayıtsız kalamaz.
Mektup Aşkı
Kafka bildiğimiz kadarıyla evlenmemiştir. Hayatına üç kadın girer, üçüyle de tek irtibatı mektuplardır. Bu mektupların bir kısmı ölümünden sonra yayınlanır. Kafka, kendi penceresinden, yaşamın sarsıcı biçimdeki saçmalığını, insanoğlunun hiçliğini, çaresizliğini; kendine özgü, öncesi ve sonrası olmayan bir yapıta dönüştürürken, bunu günlük gerçekliğe hiçbir gönderide bulunmadan gerçekleştirirken, kurgulanmış gerçeğin, gerçeklikten daha gerçek olduğunu gösterir.
Roman ve öykülerinde, 1900’lerin başlarından ve 1920’lerin ortalarına değin, içinde yaşadığı toplum, ait olduğu Prag’daki Yahudi azınlık ve dünyayı alt üst eden 1. Dünya Savaşı ile ilgili göndermelerle karşılaşmayız. O, içinde yaşadığı dönemin, o dönemin olaylarının değil, gelmiş geçmiş tüm zamanların oluşturduğu toplumsal mekanizmaların sonucu olan ‘yalnızlığı’, ‘anlamsızlığı’ çok iyi betimler.
Franz Kafka’nın Aforizmalar isimli harika bir kitabı vardır. İş Bankası Yayınları tarafından özenle Türkçemize kazandırılmış bir baskısı vardır. Bu eser tamamlanmış ender el yazmalarındandır. Her aforizma bizzat Kafka tarafından numaralandırılmıştır. Kaldı ki bu kitap haricinde diğer tüm eserlerinden aforizmalar ayıklansa ve derli toplu hale getirilse hacimli bir aforizmalar kitabı daha çıkar. Tadımlık birkaç aforizmasını buraya almak isterim: “Tüm insani hatalar sabırsızlıktan, amaçla ilgili olanın zamansız kesintiye uğratılmasından ve sözde sorunun sözde bir çitle çevrilmesinden doğar.” “Sen ödevsin. Ama görünürde öğrenci yok.” “Kendini insanlığa bakarak sına. Şüphe edeni şüpheye, inananı inanca götürür bu.” “Cennet’te yaşamak üzere yaratılmıştık ve Cennet bize hizmet etmek için düzenlenmişti. Sonra yazgımız değiştirildi; Cennet’in yazgısında da bir değişiklik oldu mu, bu hiçbir yerde belirtilmiyor.” “17. y.y. matematiğin çağı, 18. y.y. doğa bilimlerinin, 19. y.y. ise biyolojinin çağıydı. Bizimkisi, yani 20. y.y. ise korkunun çağıdır.”
Kafka ölümünden kısa bir süre önce tüm yazdıklarının yakılmasını ister, bunu asla gerçekleştirmeyecek bir dostundan. Kafka’nın en önemli eserleri, Dönüşüm, Şato, Dava, Amerika ve Aforizmalar’dır. Bunun yanında Bir Kavganın Tasviri ve Taşrada Düğün Hazırlıkları isimli eserleri de vardır. Kafka ölümünün ardında dünyaya birkaç kitap değil bir, Ernst Fischer’in yerinde deyimiyle “bir dünya edebiyatı” bırakır.
Kafka hakkında bu kadar iyi şey söylememiz onun mükemmel bir insan olduğu sonucunu çıkarmamalı. Tüm iyi ve güzel yanlarının dışında, kendisinde psikopatlık eğilimi görüldüğünü de söylememiz gerekiyor. Yaşadığı ortamın onu yalnız ve yabancı bırakması, bürokrasiye olan kini, ailesi ile olan ilişkileri ve saplantılı duygusal hayatı şüphesiz yazdıklarına da yansıyordu. Mesela Dönüşüm bir hamamböceği üzerinden oldukça ilginç ve psikopat bir hikâye sunar bize. Edebi açıdan çok değerlidir, insan ve olay tasviri süperdir tamam ama bu değerlilik Kafka’nın işkence dolu ruh halini görmezden gelmemize neden olmaz. Kafka’nın bu kadar bilinir olmasının nedeni de zaten okuyucuyu altüst etmesi değil mi?
Yusuf Temizcan'ın Yazısı.