Bu ülkede dinler hep beraber yaşadı. Şahlar eşlerini çeşitli dinlerden seçip gönülleri fethetti. Aşk uğruna yapılan Taj Mahal Kur’an ayetleriyle süslendi. Müslüman şoför saatlerce ineğin yoldan çekilmesini bekledi. Hava giyenler camilere girmedi. Küller Ganj’a, ölüler toprağa kavuşurken sessizlik kulelerine yeni bir beden bırakıldı.

Bir tüy düştü. Kemikler toprağa karışana kadar kanat sesleri duyuldu. Köpekler kuyruklarını bacaklarının arasına sıkıştırıp kaskatı kesildiler. Karabaş’ın sırtındaki tüyler dikeldi. Sokak köpekleri ağladı. Ne kaçabildiler oradan ne de durabildiler. Kırçıllı olanı daireler çizerek kendi kuyruğunu yakalamaya çalıştı. Hayvanları delirten görüntüler insanları etkilemedi. Kan akmadı parçalanan vücutlardan. Sadece gagalar kızıla büründü. Koku dalga dalga yayıldı. Kuşlar için çekici olan toprağı bile ürküttü. Gökyüzü dayanamadı, bulutları çağırdı. Rüzgâr şiddetlendi. Çalılar yuvarlandı. Yırtık kıyafetler uçuştu. Ağaçlar yaprak barındıramadı dallarında. Cesetlere daha çok pençelerini geçirdi kuşlar. Dayanılmaz koku evlere ulaştığında panjurlar kapandı. Toprak damar damar yarıldı. Hayvanlar yollarını değiştirip bu diyara uğramaz oldu. Otlar büyümekten utandı. Sessizlik kulelerine yeni bir beden bırakıldığında karıncalar yuvalarından çıkmadı. Toprağı temiz ve saf bırakmak için ölülerini vahşi hayvanlara terk eden Zerdüştler kulelerden yükselen çığlıklara kulaklarını kapadılar.

Cansız bedenler titredi. Oysa Kâbil ölüleri gömmeyi binlerce yıl evvel bir kargadan öğrenmişti. Kemikler toprağa karışana kadar Bombay’da kanat sesleri duyuldu.

Kendi memleketinde, Yezd topraklarında yasaklanan bu ülkede serbestti. Hindular ölülerini yakıp küllerini Ganj’a döktüler. Hristiyanlar süsleyip tabutlara koyarken Müslümanlar kefenleyip toprağa emanet etti.

Din Hindistan’da hayat tarzıdır. Hintlilerin ayrılmaz bir parçası. Hangi dine inanırsa inansınlar yaşamlarının her safhasına nüfuz eder. Sadece Pazar günlerinde, Ramazanlarda, tapınaklarda sınırlı kalmaz. Hepsinin efsaneleri, kahramanları, gelenek ve görenekleri hatta mutfak alışkanlıkları farklı olsa da toplumun içinde kaynaşır ve ortaya çekici, renkli, vazgeçilmez bir Hindistan çıkar.

Hinduizm dini, bir gelenektir. Yaradılışı sorgulamayan Hindular dinlerine Sanata Dharma (Ebedi Düzen) derler. Bu dinler mozaiği şenlikleriyle ülkeyi renklendirir. Tanrılarıyla mağaraları ve taş tapınakları süsler. Efendi Krişna filozoftur. Dört başlı Brahman hayatı ve evreni yaratırken Şiva boynundaki kobrayla ortaya çıkar. Tanrılar yer, içer, eşleriyle oyun oynar, hiddetlenir bazen de gülerler ve inananlar her gün tanrılarına yiyecek sunarlar. Delhi’de önünde taze meyveler duran Şiva’nın önünden geçtim. Oysa birkaç sokak ötede Müslüman bölgesinde Hindu’su, Sih’i Müslüman’ı çömelmiş lokantaların önünde sadaka yemek bekliyordu. Hiç biri bu sokaktan geçerken meyvelere el uzatmamıştı. 100$ verdim lokanta sahibine ve oda 39 kişiyi doyuruyor. 40. benim. Lokanta dediğim, bir tezgâh üzerinde kaynayan birkaç kazan ve kızgın yağa atılan hamurlar, fokurdayan şerbet. Yanımdaki arkadaşların homurtularına rağmen pilavı kaşıklıyorum. Safranlı pilav biraz tatlı ama inanın ki çok lezzetli. Bu yolun sonundan merdivenleri çıkıp Cuma camine namaz kılmaya gidiyorum. Beyaz giyenlerin, hava sarınanların tapınağı, kuş hastanesi ve Sihlerin ibadethanesi birbirine yakın. Herkes iç içe. Hindu bir dilenci Müslüman olduğumu anlayınca Kur’an’dan bir ayet okuyor.

Babür Şahları gönüllerini tasavvuf ehline açmış. Onlara yakın olabilmek için Şah Cihan yazlık sarayını Serhend’e taşımış. Biz bu büyükleri ziyarete gitmişiz çok mu? İmam-ı Rabbani dergâhının kapısında bizi güler yüzle karşılıyor torunları. Gül yapraklarıyla süslenmiş kabri mütevazı olsa da türbeye rengârenk çuhalar bağlanmış. Hintliler için de kutsal biri o. İkram edilen suları şifa niyetine içiyor el açıp türbesinde dua ediyorlar.

Bu ülkede dinler hep beraber yaşadı. Şahlar eşlerini çeşitli dinlerden seçip gönülleri fethetti. Aşk uğruna yapılan Taj Mahal Kur’an ayetleriyle süslendi. Müslüman şoför saatlerce ineğin yoldan çekilmesini bekledi. Hava giyenler camilere girmedi. Küller Ganj’a, ölüler toprağa kavuşurken sessizlik kulelerine yeni bir beden bırakıldı.


Hande Berra'ın Yazısı.