İlk önce uzak iklimlerden, ufuklardan, yani doğudan, yani nerede erken gözüküyorsa güneş oradan yankıları gelir tekbirlerin. Göğe doğru çıkan meltem gibi tekbirler buraya doğru yaklaşır, hissedilir. Doğa hisseder, toprak, su, hava... Bir sessizlik yeryüzünde... Bir çocuğun ilk anne deyişi gibi, sabah ezanında öten bülbülün mucizeyi andıran bestesi gibi; ve sonra kulaklara dolan rayiha gibi bir tını. İşte ezan başlıyor...

Allahuekber Allahuekber... İlkin tekbir doldurur şehrin sokaklarını. Bütün caddelerin, yolların, evlerin çeperlerine vurup yankısı içimize dolan bir gerçek gibi: “Allah en yücedir.” İnsanlık bu gerçeğin altında bu öğle vaktinde, güneşin altında bir serinliğe vasıl olur. “Allah birdir.” Bütün yaratılmışlar bunu doğrularcasına varolmaya ve yok olmaya devam ederler; insan doğar kulağına ezan okunur, insan ölür ezanlar, selâlar ile uğurlanır. Her şey O’nun ‘bir’liğinde ve onun birliği ile olur. Her şey birlik olup onun birliğinde kaybolur.

Eşhedüen lailahe illallah... Bütün yaratılmışlar şahitlik eder O’ndan başka ilah olmadığına. Kimisi fikrini zikri ile tekmiller. Kimisi bilmez, dil ile inkar eder. Ama adım atışıyla, bir suyu içişiyle bile O’ndan başka ilah olmadığını kanıtlar farkında olmadan. İkindinin edebiyat gibi serinliği; şahadetlere karışır. Şehir; yağmura hasret toprakların yağmura ilk kavuştuğu o andaki gibi yeniler şahadetini. Bu şahadeti hem kalbi ile hem de zikri ile yineleyenler; kendi insanlıklarına şahit eylerler melekleri.

Eşhedüenne Muhammeden resullulah... Ve işte kainatın en güzel, en şerefli sevgilisinin Resul sıfatına şahadet eder bütün yaratılmışlar. Bilal gibi düşüp bayılmasa da; kalbine giden elleri, yaşaran gözleriyle tasdik eder ümmet; sevgilinin elçiliğini. Akşamın şehrin üzerine çöküşü gibi; kalplere kırgın özlemi düşer Sevgilinin. Akşamın, eve dönüş telaşı içerisinde; Sevgilinin ismini duyunca sükuna dalan kalpler vardır, gündelik yaşantının bayağılığına inat.

Evrendeki en hayırlı davet son çağrısına katışır kal ile; “haydi salaha.” Berkinmeye, ferahlamaya, düzelmeye çağırır ezan-ı Muhammet; kulağı çağrıya açık olanları. Gecenin siyahlığında nur gibi bir çağrı ile bir ışık yakar, şehrin sokaklarında. Görüntülü kutuların karşısında mayışan gözlere fer, kahvelerde kağıt oynayan ellere nur, gündelik yaşamda aleladeleşen kalplere özgüllük kazandırmayı teklif eder ezan.

Essalatü hayrün minennev... Namaz uykudan hayırlıdır, kendimizi insan kılmanın yolu, namaz kılmaktan geçer. Gecenin en derininde, uykunun en tatlı zamanında Rahman ‘a kalkan eller, yakaran kalpler, yaş döken gözler ve namazın uykudan hayırlı olduğunu duyan kulaklar vardır. Ne sabahtır ne de gece. Güneşin tekrar doğup deveranın tekrar başlamasına az kala, doğa uyanmaya yeni başlarken; uyanık kalpler Rabb’inden mağfiret dilerler. Sabahın ilk saatlerinde, yukarıdan kuş tüyü gibi bir serinlik inerken yeryüzüne; Rahman’ın mağfiret deryasının büyüklüğüne şahit yazar ezanlar; kulağını kendisine açık tutanları.

Günün her anı, her dakika, her saniye dünyayı dolaşır ezanlar. Yer küreden semaya her saniye ezanlar yükselir. Bütün yer yuvarlağı döne döne Allahuekber demektedir; bu satırlar yazılırken de, okunurken de, okunmazken de bir yerlerde ezan okunmaktadır. Bir de bu yüce çağrıya kulaklarını açan kullar vardır dünyanın her yerinde.

Kulaklarımızın Allah’ın çağrısına açık olmak duası ile...


Murat Sözer'ın Yazısı.