Eski İstanbul’un su taksimi bu bölgeden yapılır, kuzey ormanlarından gelen su tüm şehre bu semtten dağıtılırdı. Heykel’den İstiklal caddesine girince sağda gözlerden gizlenmek ister gibi modern binaların arasına sıkışmış bir bina vardır. Kitabesi ve sağlı sollu kuş evleriyle bir cevher gibi parlar Maksem (Taksim su binası).

Nihayet sonunda tatil geldi. Böyle diyerek başlayan günler “Ne yapsak” diye birbirini kovalamasın. İnternette ismini de, yüzünü de bizden esirgeyen kimliklerle yazışarak kıymetli vaktimizi harcamayalım. Gelin bu yaz en yakın dostlarımızı takalım kolumuza hayallerin İstanbul’unu keşfetmeye çıkalım. Var mısınız sosyal ve sanat içerikli İstanbul gezileri düzenlemeye?

İlk durağımız pek çok kereler gitsek de Taksim ve İstiklal Caddesi.

Taksim`in adını nereden aldığı, İstiklal caddesinin sonunda sizi bekleyen dünyanın en eski ikinci metrosu, Arap caminin çarpıcı atmosferi, Cenevizlilerin İstanbul siluetine hediye ettiği Galata kulesi... Bunların hepsine sanal değil doğal ortamda ulaşmak. O atmosferi tatmak öyle bir başka ki... Ancak gezenler bilir.

Eski İstanbul’un su taksimi bu bölgeden yapılır, kuzey ormanlarından gelen su tüm şehre bu semtten dağıtılırdı. Heykel’den İstiklal caddesine girince sağda gözlerden gizlenmek ister gibi modern binaların arasına sıkışmış bir bina vardır. Kitabesi ve sağlı sollu kuş evleriyle bir cevher gibi parlar Maksem (Taksim su binası). Eski İstanbul’da Beyoğlu (Pera) adıyla anılan İstiklal caddesi; modernizmin vitrini her yeniliğin ilk gözlerle buluştuğu, gayri Müslim burjuvanın yaşadığı Paris’in prototipi olan bir caddeydi. Yürüyüşümüze devam ettikçe önümüze üç kilise çıkar: Santa Maria, San Antuan ve Aya Tirada. % 95 i Müslüman olan bir ülkede ne kadar çok kişi kiliseleri ziyaret ediyor inanamaz, hüzün duyarak geçeriz önlerinden. Nostaljik bir mola... İnci Profiterol`de hiç değişmeyen eski tat geçmişe sürükler. Kredi kartı geçmez, çünkü daha bulunmamıştır... Galatasaray Lisesi 1864`te Tanzimat sonrası değişen eğitim sisteminin ilk örneği Mektep-i Sultani yeni düzene kadro yetiştirmek için kurulmuştur. Döneminin özelliklerini taşıyan demir kapı gözümüzden kaçmayacaktır. Tünelden metroyla Karaköy`e giderken metro ne kadar modern olursa olsun tünelin duvarları geçmişten ıslık çalar. Metrodan Arap Camii`ne yürürüz. Minareye dönüştürülmüş eski çan kulesinden yankılanan yanık ses 1475’te Fatih’in camiye çevirmesinden beri namaza çağırır Rabbinin çağrısına uymak isteyenleri. Arap Cami adını 1492`de Endülüs Araplarının bu bölgeye yerleşmesi ile almıştır.

Hazır olun! Dik bir yokuş çıkarak Bizans imparatoru Justinious’un zamanında yapılmış (528) Galata kulesine çıkacağız. Kuleye nefes nefese bakarken içinizden seslenmek gelir: “Uzat saçlarını Rapunzel”. Gözetleme balkonu’ndan ise Hezarfen Ahmet Çelebi`nin tahta kanatlarıyla uçarak izlediği unutulmaz İstanbul manzarasının büyüsüne kapılırsınız... (Devam edecek)


Hande Berra'ın Yazısı.