Başarı Ölçümüz
Bu ay sizinle bir GENÇ muhasebesi yapalım mı? Henüz erken diyenleriniz olabilir. Ama elinizde tuttuğunuz nüshanın üzerinde 11 yazıyor. Dile kolay on bir ayı geride bırakmışız. On bir koca ay... Bizler nefeslerimizin dahi hesabının sorulacağı bilinci ile yaşamaya çalışan insanlarız. On bir ay muhasebe ve değerlendirme için hiç de az değil. Deneyelim bakalım.
GENÇ yayın hayatına ne yapıp yapmayacağına dair bir sınır çizerek başladı. Kendisini bir gençlik dergisi olarak tarif etti. Gençlere yönelik bir dert çağrısı ile yola çıktı. En başta kendimiz için dertlenmeyi, nereden gelip nereye gittiğimizi sorgulamayı istedi. Kendisi için dertlenene zamanla insanlığın derdiyle dertlenecek bir aşkınlık, fedakarlık ve diğergamlık bahşedilir dedi. Etrafına ışık saçan, göklerden beslenen, ebedi gençliğe doğru bir kutlu koşu ile hayatını bereketlendirmiş gök adamları, kalp erleri ve ahiret çocukları olalım arzuladı. Hep varoluşumuzun anlamı üzerine atıf yaptı. Şu topraklarda, şu zamanda ve şu insanlar arasında yaşıyor olmanın yüklediği en önemli misyonun bu olduğunu ısrarla vurguladı. Çağrısı, var olan kampların müsaade ettiği sınırların ötesine taşsın diye çabaladı. Bu amaçla popüler kültürle cebelleşmek gibi bir zora talip oldu. İliklerimize kadar sızmış bu sinsi düşmanı tehdit sıralamasında birinci sıraya koydu. Popüler kültür karşısında alternatif teneffüs alanları açmanın öneminden bahsetti. Örneğin mizah gibi çetrefilli bir sahada var olmamız gerektiğini ısrarla vurguladı.
Onbirinci sayının sonunda bu işte ne kadar başarılı oldu? Satış rakamlarına bakarsanız başarısı fena sayılmaz, ama benim derdim bu değil. Bunun bir gösterge olduğunu da düşünmüyorum aslında. Benim esas üzerinde durduğum şu: Bugüne kadar ortaya koyduğumuz muhtevanın, tek tek söylediğinin ötesinde ortaya koyduğu bir “duruş” var. Bu fark edildi mi acaba? Bu “duruş”, üzerinde konuşulup geliştirebilecek, uzun vadede üzerinde yatırım yapılabilecek bir şey midir? Örneğin bu “duruş” adam gibi adamların yetişmesine vesile olacak bir zemin oluşturabilir mi? Özellikle de talip olunan kitle açısından rağbet edilebilirliği, özenilebilirliği, yani bir cazibesi var mıdır? GENÇ, hayata bir yerden bakan bir pencere açtı. Orası geçip olup bitenin seyredilebileceği bir yer midir? Daha da önemlisi, bu pencere, hitap ettiğimiz kitlenin bakıp da “Evet, hayat böyleymiş demek, öyleyse şöyle bir tavrım olmalı” diye istifade edebileceği bir tecrübe birikimini yansıtabilmekte midir?
Doğrusu şu on bir ay içerisinde bu soruların kendilerine anlamlı gelebileceği çok güzel arkadaşlar tanıdık. Gözlerindeki ışıltı ile ferahladığımız, mesajlarındaki heyecana coştuğumuz bu arkadaşlarla buluşmamız bile başarılı sayılmamız için yeterli görülebilir. Ama ben bir önceki paragrafta sorduğum sorularda ısrarcıyım. Biliyorum ki bunlar GENÇ başarılı olsa da olmasa da bu ülkede gençlik diye bir derdi olan herkesin sorması gereken sorulardır. Bu soruların cevaplanmasından daha çok muhataplarına erişmesi önemlidir. Kendisinin bu sorulara muhatap olduğunu düşünen insanlar kalp frekanslarımızın uyuştuğu insanlardır. Ümit onlardadır. Çünkü biliyoruz ki o insanlar, hayatının baharındaki insanların geleceğini, onların kendilerini önemsemesinden daha çok önemseyen, mâye-i hamurları şefkat ve merhametle yoğrulmuş seçkin insanlardır. Onlar “Nereye gidiyorum?” sorusunun önüne “Nereye gidiyorlar?” sorusunu koyabilme aşkınlığını gösterebilmiş fedâkârlardır. Biz, adam olma istidadındaki birisini görünce gözleri parlayan, onun için binlerce münafığın kahrını çekmeye hazır bu kahramanları arıyoruz.
GENÇ, bu insanları bulmak ve onların sayısını çoğaltmak istiyor. Bunu ne kadar başarabilmişsek, yani ne kadar fedâkâr, diğerkam ve “dertli” ile buluşabilmişsek o kadar başarılıyız.
Budur; gerisi ise lâf ü güzaf.
Bir sonraki sayıda buluşmak ümidiyle Allah`a emanet olunuz.
Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.