Kod Adı; Türkiye Arkadaş Olay Park Olayı Değil; Olay İslam
Haziran ayı boyunca Gezi Parkı ile oturduk Gezi Parkı ile kalktık. Üç beş ağacın müdafaası iddiası ile başlayan olaylar silsilesini, Gezi Parkı’nın “çiçek çocukları” üzerinden hükümeti yıkma kalkışmasına dönüşmesini hayretle izledik.
Malum medyamızın köpürte köpürte verdiği haberlere, sosyal medyanın tezviratı eklenince tansiyonu bir hayli yüksek, gergin günler yaşadık milletçe.
Hadisenin siyasi ve sosyolojik analizine ilişkin şimdiye kadar pek çok değerlendirmeyi dinlemişinizdir muhakkak. Olayların bu denli ve hızlı bir biçimde büyümesine ilişkin iki aktörün altı çizildi hemen her analizde;
Dahili ve harici aktörler.
Biz de beyaz Türklerin “çiçek çocuklar” üzerinden yürüttükleri bu kalkışmanın siyasi nedenlerine ilişkin kısa bir değerlendirme yapalım. Sonra Türkiye üzerine oynanan büyük oyunun dış boyutuna kısaca değinmeye çalışalım.
Meselenin ağaç meselesi olmadığı; “Mesele Gezi Parkı olayı değil arkadaş. Sen hala anlamadın mı? Hadi gel” diyerek gönderilen kalkışma davetiyesiyle daha ilk gün deşifre olmuştu aslında.
Bu mesaj, sandıktan ümitlerini kesenlerin mesajıydı aslında.
Bu mesaj, on yıllar boyu ülkeyi yöneten ve kendilerini ülkenin asilleri, efendileri ve gerçek sahibi görenlerin bu ayrıcalıklı konumlarını son 11 yıldır ülkenin “zencilerine” kaptırmış olmalarının hazımsızlığını yaşayanların mesajıydı. Bu mesaj, çevre hassasiyeti sahibi bir grup gencin arkasına sığınıp, sokak vasıtasıyla iktidara ortak olma teşebbüsünde bulunanların mesajıydı.
Bir denemeydi şimdilik olmadı. Ama pes edeceklerini zannetmiyoruz.
Çünkü sandık onlar için ümit vaat etmiyor artık. Bakalım bir diğer kalkışmada ağacın yerini hangi gerekçe alacak?
Harici aktörlere gelince. Hem Doğulu hem Batılı aktörler yer alıyor bu geniş yelpazede.
İçerdeki medya ile olayları köpürtme ve dezenformasyon yarışına giren Batı medyası Gezi Parkı olaylarını dünyaya Türk Baharı diye yutturmaya çalıştı.
Üç yıldır günde ortama 100 kişinin katledilmesini görmeyen Batı medyası çevreci gençlerin arkasına saklanıp, yakıp-yıkan, tarumar eden vandalları savunurken hatırladı hümanistliğini!
Suriye’de sivillerin Scud füzeleriyle katledilmesine sekiz dakika ayırmayan CNN, Taksim’den sekiz saat canlı yayın yaptı. Vandalları etkisiz hale getirmeye çalışan polisleri ise Esed’in “Şebbiha”larından bile daha zalim göstermek için uğraştı.
Yelpazenin Doğu cenahındaki İran, kendisinin de ortak olduğu Esed’in katliamlarını belki gizler düşüncesiyle Taksim’den Tahrir çıkarmaya yeltendi. Hatta Şam sokaklarıyla İstanbul sokaklarını karıştırarak İstanbul’daki muhabirine “Türkiye, göstericilere karşı uçak ve tank kullanmaya başladı” yalanını bile söyletmeye çalıştı. Bunu da, muhabirin “bu kadarı da fazla” diye istifa etmesiyle öğrendik.
Peki hem Doğu’nun hem Batı’nın Türkiye karşı olan bu husumetinin nedeni ne?
İran’ın derdi malum. İlk etapta Beşşar Esed’in elini rahatlatmak. Batı’nın ise derdi başka. Gezi Parkı olayları sonrası hazırlanan son AP raporunun karar metninin satır aralarından bu sorunun cevabını görmek mümkün. Deniyor ki AP raporunda; “Hükümetin İslâmcı bir gündem uygulama ve sürdürme çabası Türkiye’deki sosyal, politik ve ekonomik gruplar arasında anlaşmazlık ve çatışma ortaya çıkarmıştır.”
Avrupalılar da teyit ediyor meselenin ağaç meselesi olmadığını.
Onların karın ağrısı da içerideki kimilerinin karın ağrısıyla örtüşüyor bir başka değişle.
Neymiş o örtüştükleri karın ağrısı; “Hükümetin İslâmcı bir gündem uygulama ve sürdürme çabası.”
Bu mevzuyu daha da aydınlatmak sadedinde yakın zaman önce iki AB ülkesi istihbaratı tarafından hazırlandığı söylenen raporda altı çizilen bir tespitle yazımıza son verelim;
“Son 300 yıldır hiçbir İslam ülkesinin etkin ve aktif olmasına izin vermeyen emperyal strateji Türkiye’nin de bu inisiyatifi ele geçirmesine asla izin veremez.”
Beytullah Demircioğlu'ın Yazısı.