Emir Yasak

"Din, nasihattir." (Hadis-i Şerif)

Nasihat, öğüt dinlemek bazı gençler için çekilmez şeyler olsa bile, biz biliyoruz ki; din nasihattir. Nasihat, tecrübenin ürünüdür, tecrübenin bilgisidir. Nasihat de din gibi bir eğitim, bir yaşama ve söylemedir. Din de nasihat gibi, bir uyarı, bir istenen alana teşvik, bir olumsuzluklardan korumadır. Dolayısıyla, bir dine mensup olan insanlar; o dini yaşayanların, o dinin alimlerinin, o dine mensup büyüklerinin nasihatlerini göz ardı etmezler. Nasihate açık olmak, başkalarını dinlemeye/anlamaya, ve kendi durumunu muhasebe etmeye açık olmak demektir.

“Ebedi gençliği” arzulayanlar, her zaman için dön(üş)ebilecek kadar geriye, gerideki insana ve bilgiye bakabilen kişilerdir.

Bediüzzaman Said Nursi`nin, yanına gelen bazı gençlere yaptığı bir nasihati okudum geçenlerde. Beni bayağı etkiledi bu nasihat; ve düşündüklerimi paylaşmak istedim…

"Gençlik Rehberi" risalesinde okuduğuma göre, birkaç parlak genç Bediüzzaman Said Nursi`nin yanına gelerek, ondan hayat ve gençlik ve hevesat yönlerinden gelen tehlikelerden korunmak için, kendilerine etkili bir uyarıda bulunmasını istemişler. Bediüzzaman da bunun üzerine gençler bazı nasihatlerde bulunuyor. Bunları okurken beni en çok etkileyen kısım Bediüzzaman`ın sözlerinin sonunda verdiği bir örnek ve uyarı. Bediüzzaman sözlerinin sonunda şunları söylüyor:

"Elhasıl: Gençlik gidecek... Sefâhette gitmiş ise, hem dünyada, hem âhirette, binler belâ ve elemler netice verdiğini ve öyle gençler ekseriyetle su-i istimâl ile, isrâfat ile gelen evhamlı hastalıkla hastahanelere ve taşkınlıklariyle hapishanelere veya sefalethanelere ve manevî elemlerden gelen sıkıntılarla meyhanelere düşeceklerini anlamak isterseniz; hastahanelerden ve hapishanelerden ve kabristanlardan sorunuz. Elbette hastahanelerin ekseriyetle lisan-ı hâlinden, gençlik sâikasıyla isrâfat ve sû-i istimâlden gelen hastalıktan eninler, eyvahlar işittiğiniz gibi; hapishanelerden dahi, ekseriyetle gençliğin taşkınlık sâikasıyla gayr-ı meşrû dairedeki harekâtın tokatlarını yiyen bedbaht gençlerin teessüflerini işiteceksiniz. Ve kabristanda ve mütemadiyen oraya girenler için kapıları açılıp kapanan o âlem-i berzahta, -Ehl-i keşfilkuburun müşahedâtiyla ve bütün ehl-i hakikatın tasdikıyla ve şehadetiyle- ekser azablar, gençlik sû-i istimalâtının neticesi olduğunu bileceksiniz."

Bediüzzaman, bazı gençlerin durumunu çarpıcı bir şekilde tasvir etmiş. Ve nasihat isteyen gençlere derinlikli bir nasihat yapmış. Bunu düşünmek ve uygulamakta fayda var. Hapishane, hastahane ve mezarlık gözlemleri ve ziyaretleri insan için titretici, ayıltıcı, teşvik edici irkilmelere sebep olabilir. Özellikle gençler yani bizler için öncelikli bir ikaz, nasihat, öneri var burada.

Bediüzzaman, hastahanelere baktığımızda, israflar ve suistimallerin neden olduğu hastalıklardan gelen eyvahlar işiteceğimizi; hapishanelere baktığımızda, taşkınlıklar yüzünden gayr-ı meşru davranışlarının cezasını çeken gençlerin teessüflerini duyacağımızı; mezarlıklara baktığımızda ise, orada azap çekenlerin çoğunlukla gençlikteki suistimallerinin neticesiyle beraber olduğunu bileceğimizi söylüyor. Böylece üç ayrı yerin kendine ait sebeplerini ve bu sebeplerin ortak yeri olan gençlik durumunu izah ediyor. Buradan somut bir öneri çıkarıyoruz kendimiz için: Hastahaneleri, hapishaneleri, kabristanları ziyaret etmek!...

Bu bahsedilen üç yerde, gençlik ve nefis yoluyla gelebilecek sapmaların çarpıcı sonuçlarını, belki en kötü noktadaki sonuçlarını gözlemleyebiliriz. Hastahanedeki durumu düşünelim mesela. Genç içkiyi içer içer en sonunda ayakta duramaz hâle gelip yere devrilir, midesi kötü bir hastalığa tutulur, ya da içkiliyken araba kullanarak kaza yapar ve hastaneye düşer; hastahanede görür ve farkederiz onun o durumunun nedeni ve sonucunu; bundan etkilenir ve irkiliriz. İçki içerek kendi vücuduna verdiği zararın ceremesini çekiyordur o; veya kendine verdiği zararla birlikte elindeki imkanları kötüye kullanarak başkalarına verdiği zararı görürüz. Alkollü araba kullanarak bir insana çarpıp onun hastahanelik olmasına neden olmak böyle bir kötüye kullanmadır. Alkol içe içe kanser olan ise kendine verdiği zararın ve israf ettiği imkânların cezasını çekiyordur. Hastahanelerdeki gözlemlerimizde, kişinin “kendisine” özensizliğinin (vücudunun ihtiyaçlarını önemsememek gibi), hayatındaki disiplinsizliğin, elindeki imkânları nefsanî yöne ve dolayısıyla da israf ederek kullanmasının getirdiği acı sonuçları görürüz.

Gördüklerimiz bizi düşünmeye ve hayatımıza yönelik muhasebeye yöneltiyorsa ne iyi... Hapishaneler ise, insanın hastahanelerdekinden daha farklı ve yıkıcı bir şekilde başkalarına verdiği zararın sonucuna katlandığı ceza yerleridir. İnsanın, başkasının malını çaldığı için, canına kastettiği, özgürlüğünü kısıtladığı için düştüğü yerdir hapishane. Orada da manevi ve maddi bozulmanın başkası üzerindeki etkisini, ibretini, korkusunu görürüz. Hapishaneleri gözlemlediğimizde, etme bulma dünyasında olduğumuzu hissederiz sarsılarak. Empati yapmak ürkütür bizi orada. Çünkü orası empati yapmayı bilmeyenlerin yeridir. Başkasının varlığını, hakkını dert edinmeyen bu yüzden başkasını anlamayan, empati yapmayan ve başkasının hakkında tecavüz edenlerin yeridir hapishane. Mezarlıklar, kabristanlar ise, bizim hem bu dünyadaki durumumuz hem de öte dünyaya olan hazırlığımız bakımından bir uyarı ortamları gibidir. “Öte dünya” anlayışı olmayan bir insan olmaz. Her insanın öte, öteki, öte dünya görüşü vardır kendince. Her inanıştaki insanın kendi fiziği/metafiziği vardır. İşte mezarlıklar da bu bakımdan her insan için en etkili uyarı levhalarıdır. Diğer yerlerde nasıl vaziyette olursa olsun bu dünyada olan kişilerin durumu konu iken, mezarlıklarda artık bu dünyada olmayan, yapacakları bitmiş olan insanın durumu konudur. İnsan oraya bakınca hemen kendisini düşünür ve kendisi hakkında ufak da olsa mutlaka bir muhasebe yapar. Ölünün çaresizliği, hareket edememesi, artık hatalarını düzeltememesi söz konusu olduğu için, mezarlıklardaki durum daha da ibretliktir. Kişi dünyada ne amel işlemişse, mezara girdikten sonra artık sürekli o amelle birliktedir. Mezarlıkta, ölünün artık bir şey yapamayacağını bu denli yakından hissetmek sarsar bizi. Bizim için; hastahaneler, hapishaneler şeklinde artan ikaz şiddeti mezarlıklarda en yüksek noktaya çıkar. "Artık ne yapmalıyım!" suali, "Önceden ne yaptım?" muhasebesi orada daha da şiddetlenir. Gözleri gören ve kalpleri mühürlenmemiş olanlar için elbette.

Evet, Bediüzzaman Said Nursi’nin, gençlerin kendisinden istediği nasihatlere verdiği cevap, olumsuzluklara, israflara, taşkınlıklara düşen gençleri anlatmak için verdiği örnek/izah ve bunun sonucunda uyarı isteyenlere hastahaneleri, hapishaneleri, kabristanları ziyaret etmeleri şeklindeki somut önerisi… Herkes ve özellikle de gençler için, derinlikli bir kavrayış ve muhasebeye sebep olabilecek açıklamalar bunlar…

Allah hepimizi bu ikazlardan ders alan, ibret ve kurtuluş alan, dönebilecek kadar geriye bakabilen, pişman olabilen, aklı ve kalbi uyarılara, dönüşlere açık olan, ihlaslı kullarından eylesin. Amin! Amin! Amin!


GENÇ'ın Yazısı.